
Tesadüfün böylesi!
İsmail Detseli
ŞOK EDEN KARŞILAŞMA
Biri sofranın başında diğeri de kapı eşiğinde donup kalan misafirler.
Yazı yazmaya başladığımdan beri köyümün hep ünlülerini hacısını hocasını kaleme aldım. Köyümün çile çeken, çobanlık yapan, yoklukla mücadele eden dağlarda kırlarda yatarak zor ama helal kazandığı para ile hizmet verdiği çobanlığın ücretini buğday hakı ile mutlu olan hakkın rahmetine kavuşmuş ağabeylerime amcalarıma ayırıyorum bu köşeyi…
Bu muhteremlerin isimlerini zikrettikten sonra bunların içerisinden birisinin karıştığı tesadüfi olduğu kadar enteresan bir olaya değineceğim.
Benim yeni yetiştiğim 1950 senesinin ilk yıllarında köyümüzde tarlası bahçesi az olan veya tarlası olsa da bunları işleyecek alet edevat, öküz, at gibi çift sürecek malı olmayan biraz da ailesi kalabalık iş yapanları olmayan kimselerdi bunlar.
Köyümüz dağ köyü olduğundan küçükbaş ve büyük baş hayvanların çok olduğu yıllardı. Muhtarlığın talimatı ile altı ayda bir çoban tutulur. Yaz için tutulanlara yaz çobanı kış için tutulan çobanlara da kış çobanı denir. Kışları bol kar yağdığı için sığır davar otlamaya az gittiği için yazın mal başı hakı on lira olursa misal kış hakı da yarı olurdu beş lira.
Yıllar yoklukla geçen yıllar. Bu sebeple yaz için en az on iki çoban büyük baş sığırlar için tutulurdu. Köyün iki mahallesinde biriken iki davar sürüsü için de dört çoban olurdu. Bu on iki çoban lazım iken muhtarlığın çoban çıkmak isteyenler akşam muhtarlığa gelsin diye tellal çığırtmasından sonra en az elli kişi çoban olmak için müracaat ederdi. Bunların arasından ihtiyar heyeti fazla ihtiyaçlı olanları bu işte tecrübeli olanları seçer öbürlerine de sizin maddi durumunuz bunlara göre daha iyi siz artık nasip olursa seneye çoban olursunuz der onları savardı.
Çobanlığı köyümüzde meslek edinmiş olan tecrübeli baş çobanlardan ve bunların yanında genç ama ayağına çevik, söz dinler, ailesi maddi bakımdan ihtiyaçlı olanları da seçer muhtar o aileleri de kollardı. İşte hepsi de Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan temiz yürekli sabırlı çobanlardan aklımda kalanların isimleri yazımıza konu teşkil edecek. İlk çobanın ismi ile başlayacağım.
Yeşil Osman’ı… Anakadın’ın Osman da denirdi.
İramazan Hocanın Osman… Deli Osman da denirdi…
Kıpık Ramazanı… Delali Mehmedi ve Kardeşi Kamil emmi… Yonuz İbeleği oğulları Mustafa ve Mevlit… Kumrallılı Tat Ali (Ali Boğa), kardeşi Arif Mevlidi (Mevlit Boğa)
Şerife’nin Mehmet ve oğlu Hüseyin ile Mustafa Korucu… Fıstık Alisi oğlu Mustafa Kapan
Fıstık Mevlidi… Çolak Madi… hepsi de Allah’ın Rahmetine kavuştular…
İşler ters gidip fakir duruma düşen pek çok köylümüz de çoban olurdu. Bunlara ben de dahildim. Daha isimlerini hatırlayamadığım birçoğu merhum…
Yaz çobanı hıdrellezde yani Mayıs ayının başında işe başlar Kasım’da yani kış girerken günü dolardı. Kış çobanı olan da Kasım ayı sonunda çobanlığa başlardı o da Mayısa kadar güderdi.
Şimdi gelelim bizim konumuz olan “tesadüfün böylesi”ne.
Geçtiğimiz yıllarda komşumuz olan bir kardeşimizin babası anası köyden gelmişler oğlu işte hanımı geleceklerinden haberi olmayınca koşuya gitmiş. Ev mahalle camisine yakın olunca karşıdaki parka oturmuşlar. Yakın köylümüz olan samimiyetimiz olmasa da çok yüz yüze görüştüğümüz merhum Botsalı kardeşimiz köydeki lakapları aslen bizim köyden Botsaya gelin gitmiş olan Tebeşir Fadimanasının oğlu Mehmet Külah olduğunu gördüm. Yanına vardım, hoş beş ettikten sonra namaz için camiye girdik. Namazımızı kılıp çıktık herkes evine gidiyordu ben eskiden çok iyi bildiğim misafirperver, köye gelen her misafire mutlaka sahip çıkıp buyur eden Mehmet kardeşime hadi bize gidelim buyur sohbet ederiz gardaşlık dedim. “Aslında oğlana geldik Ismayıl gardaşlık ama işe gitmiş gelin de evde yok hanımı komşuya bırakıp camiye geldim onu da çığıralım” dedi. Yenge hanımı da çığırdık bize geldik. Sohbet yemek derken aynı yakın köyden olup biraz da tanıdık olunca ailecek kaynaşıverdik. Laf arasında Mehmet Efendi bana sordu:
“Ismayıl ağa, sen sizin köylü teyzem Çakır Rahimesi merhumeyi tanır mısın?”
“Tabi çok iyi tanırım Mehmet hem de çok iyi konuşurduk Rahime yenge rahmetli babam ile mahalle çocukları olduğu için babam merhuma gardaşım diye hitap ederdi. Kocası Çakır Mevlit amca ile çok akşam oturmalarına bize gelirlerdi kış günlerinde” dedim ve devam etti misafirim:
“Zamanın birinde teyzem birkaç günlüğüne bizim köye misafir gelmişti hem annemi görmek hem de hasret gidermek istiyordu. Eskiden bu köyler arası akraba ziyaretlerine vasıta olmadığı için ya merkeple ya atla ya da yayan gidilir, gidilen yerdeki akrabalık durumuna göre de bazen uzunca kalınırdı. Bugün sizin yaptığınız gibi köyde geçmişte bir öğle vakti namaz için camiye gittim namazdan sonra üzeri giyim kuşamı pek düzgün olmayan gariban olduğu her halinden belli bir yabancı vardı. Herkes evine dağılınca bu amca ortada kaldı.
Ben amca sen nerelisin hadi bize gidelim misafirim ol, görülecek hizmetin ne ise yapmaya yardımcı olmaya çalışalım dedim. Gilissiralıyım bir satılık inek ararım sağınır (yeni doğum yapmış) olması lazım dedi. Bakalım köyden soralım dedim eve geldik. Hanım yemeği hazırlamış beni bekliyorlarmış. Teyzem sofraya oturmuş kapıyı açıp misafire buyur emmi, deyince teyzem kapıya baktı ve hemen ani bir telaşla hoyyyt dedi. O anda misafir olan adam da kapıdan geri dönmeye çalıştı. Ben şaşırdım ne oluyor derken çok olgun ve otoriter olan teyzem kendini toparlayıp söze girdi, Ve gelen adama gel bakayım yeşilim gel beraber bir öğle yemeği yiyelim benim yeğenimin evinde, deyince adam biraz rahatladı ama çok utanıyordu sanki.
Araya girdim, ben de çok iyi biliyorum merhume Rahime yenge çok otoriter ve erkek gibi cesaretli bir kadın idi sözünü asla esirgemezdi.
Mehmet devam etti:
“Teyzem yemeği yedikten sonra bulunduğumuz odadan dışarıya çıktı beni çığırdı. “Oğlum bu adam ne için gelmiş burada bugün kalacak mı?” dedi. “Sanırım kalacak teyze. Adam inek almak için gelmiş” deyince “Öyle ise beni hemen filan akrabamgile götür” dedi. “Niçin teyze kalacak yerimiz var” dedim. “Olmaz ben gençliğimde ilk defa bu adamla ile evlendim 2-3 sene kadar birlikte kaldık anlaşamadık, boşandık. Benim onun kaldığı evde kalmam yakışık almaz. Onu sen başka yere göndersen de sana ayıp olur” deyince hanım da ben de şaşırıp kalıverdik dedi. Bu tesadüfi olaya hep beraber gülüştük. Sonra teyzemi biraderimgile götürdüm. Yeşil Osman’ı emminin almak istediği bir inek de bulup aldık. Ertesi gün adamı köyüne yolcu ettik. Bizde hatıra olarak kaldı gardaşlık. Sen bizi davet edince aklıma geldi demişti merhum Mehmet kardeşim. Bende gelecek kuşaklara bir hatıra olsun diye kaleme aldım. Sağlıcakla kalın…