Bu Gece Mevlid Kandili (14 EYLÜL 2024)
Mehmet Bina
*Sözlükte "doğum yeri ve zamanı" anlamına gelen mevlit, İslam kültüründe özellikle Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in doğumunu ve yapılan ibadetleri, sohbetleri ifade etmek için kullanılır.
*Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) dünyayı teşrifleri, Hicri takvime göre Rebiü’l-Evvel ayının 12. gecesidir. (Yani 2024 yılı 14 Eylül Cumartesi gününü Pazar'a bağlayan bu gece Peygamber Efendimizin dünyayı ve âlemleri şereflendirdiği doğum gecesidir) Peygamber Efendimizin 571 yılında Rebiü’l-Evvel ayının 12. günü dünyaya gelmesi, İslamiyet’te çok önemli ve özel bir yeri vardır.
Osmanlı, Memlük, Eyyubi ve Fatimi devletleri döneminde Peygamberimiz (sav)'in doğum gününün resmi törenlerle kutlanılmasının yanı sıra bütün İslam aleminde peygamber sevgisinin işlendiği eserler kaleme alınır ve İslam toplumlarının büyük bir kısmında yoğun ilgi gören, Peygamberimiz (sav)'i öven ve doğumunu anlatan Süleyman Çelebi'nin "Vesiletü'n Necat (Kurtuluş Vesilesi)" adlı eseri okunur.
*Bu gecede bizim görevimiz, Kur'an a ve Sünnete sarilmak ve onunla yaşamaktır.
Resûlullah’ı gören Ashabı ikram, ona itaat konusudaki ayetlere uyarak hem getirdiği Kur’an’ı canla başla kabul ettiler hem de bir dediğini iki etmeyecek şekilde peygamberimize itaat ettiler.
*Birgün Resûlullah Efendimiz ashabına hitabetmek üzere minbere çıktığında, ayakta bulunanlara oturmalarını söyledi. O sırada mescide girmekte olan İbni Mes’ûd “Oturunuz” emrin duyunca, mescidin kapısına çöküverdi. Onun bu hali ve itaatinin derecesini gören Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem memnun oldu, ve ona;
“İçeri gel, Abdullah İbni Mes’üd” buyurdu.
* Abdullah İbni Revaha‘nın buna benzer bir davranışını da eserlerde okumuştuk.
* * Onun “oturunuz'” emrini avluda iken duyduğunu ve olduğu yere çöktüğünü, bu hali Efendimiz’e anlatıldığı zaman memnun olduğunu ve ona “Allah itaatini artırsın” diye dua ettiğini okumuştuk.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:
“De ki: Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Ali İmran, 31 [5)
*Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Ümmetim bir yağmura benzer; önü mü, sonu mu hayırlıdır, bilinmez.” buyuruyor. (Tirmizî, Edeb, 81)
O hâlde düşünelim:
Bizler bu bereketli yağmurun bir rahmet damlası olabilmek için bugün ne kadar gayret gösterebiliyoruz?
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Rahmet Peygamberi’ne ne kadar “hayırlı ümmet” olabiliyoruz?
Hâlimiz ne derece “rahmet ümmeti” manzarası sergiliyor?
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in “özledim” buyurduğu âhir zamandaki kardeşlerinden olabilme idealine yaraşır bir istikâmetimiz var mı?
*Bütün bu hakîkatler çerçevesinde diyebiliriz ki:
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nasıl ki geçmişte azgın bir câhiliye toplumunun ıslâhına vesîle oldu ve onu asr-ı saâdet toplumuna dönüştürdü ise, bugün de doğumuyla bize örnek olan, insanlığı huzura erdirip kurtaracak olan, yine O’nun rahmet nefesidir ve onun gösterdiği yoldan devam etmektir.
Nitekim Rasûlullah (sav) Efendimiz, çok sevdiği sahâbîlerinden Abdullah bin Ömer (ra)’a ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek bütün ümmetine şu îkaz da bulunmuştur:
“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine çok dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, istikâmetten sapanlardan alma!”
*Bu gecede bizim alacağımız ders, Peygamberimiz (sav)'i, çok sevmek ve Abdullah bin Ömer gibi onun izinden gitmek olması lazım.
* Bir gün Resûlullah’ın: “Beni ne kadar seviyorsun?” sorusuyla karşılaştı. Cevabı ise, “Seni canımdan başka her şeyden çok seviyorum!” oldu. Ama Resûlullah en can alıcı noktaya dikkatini çekmiş, “Canından da çok sevmedikçe tam iman etmiş olamazsın, ya Ömer!” buyurmuştu. Resûlullah’ı nasıl ve ne derece sevmesi gerektiğini öğrenen Hz. Ömer de, “Canımdan da çok seviyorum yâ Resûlallah!” diye cevap vermişti. Peygamberimiz de (a.s.m.), “Şimdi oldu, ya Ömer.” diyerek, onun şahsında bütün Müslümanlara sevgiyi kullanmalarındaki ölçüyü göstermişti.
Ashabı ikram Peygamberimizi öyle seviyordu ki can, mal gözlerinde gözükmezdi.
*Uhud savaşındandan sonra Peygamberimiz, ashâbını, düşmanı takibe çağırmıştı.
Birisi ağır, iki yaralı sahâbî, Efendimiz’in davetine mukabil, geride kalmamak için; Hamrâü’l-Esed’e kadar (yaralı bir şekilde) birbirlerine tutuna tutuna gittiler, O’nun davetine icâbet ettiler.
*Onlar Peygamberimiz’i öyle seviyorlardı ki; O’nun vefâtı üzerine, hayatta hiçbir şey onlar için değer ifade etmez oldu.
Abdullah bin Zeyd (ra), Allah Rasûlü’nün vefat haberini alınca şöyle dedi:
“Yâ Rabbî!
Artık benim gözlerimi âmâ kıl! (hiç bir şeyi görmiyeyim artık).
Ben, her şeyden çok sevdiğim Peygamberim’den sonra artık dünyada bir şey görmeyeyim!..”
Duâsı kabul olmuş, gözleri âmâ olmuştu.
Kendisini tesellî etmek için gelenlere de şöyle dedi:
“Ben o gözleri Rasûlullâh’a bakmak için istiyordum. O’nun vefâtından sonra dünyanın en güzel ceylânlarının gözüne sahip olsam ne çıkar!”
* Abdullah bin Ömer (Ra) Peygamber Efendimiz’in sünnet-i seniyyesine öyle sarılıyordu ki, yolda giderken;
“–Niçin şuradan döndün?” diye soranlara;
“–Allah Rasûlü’nü oradan dönerken gördüm, o sebeple O’nun yaptığını yapmak bana zevk veriyor!” demişti. (İslam ve İhsan) Hakikî muhabbet budur, gerçek sevgi budur.
*Hudeybiye Antlaşması’nda müşrikleri temsil eden Urve b. Mes’ud, ashâbın Efendimiz (as)’e olan sevgilerini Mekkeli müşriklere şöyle anlatmıştır:
“Ey ahali! Şimdiye kadar birçok padişahın huzurunda bulundum. Rum İmparatoru Kayser, İran Hükümdarı Kisrâ,Habeşistan Kralı Necâşî ile görüştüm. Bu saydıklarımın hiçbirinin yakınları, Muhammed’in ashâbının O’na gösterdikleri saygıyı kendi hükümdarlarına göstermiyorlardı.”
Biz bu gece Peygamberimiz (sav)'e bağlılığımızı onun sünnetini yaşamak suretiyle göstermemiz gerekiyor ve Rabbimizden bu gece duamız "Ya Rabbi Bizi, Senin sevginden, Habîbi’nin sevgisinden mahrum bırakma. Bizi sevdiklerinin zümresine dâhil eyle" olması niyazıyla...