Mehmet Bina

Müslüman Haya Sahibidir

Mehmet Bina

• Edeb, mahcubiyet, utanmak; Nefsin çirkin şeylerden sıkılması ve bunun için kötü şeylerdi terketmesi. 
• Hoş ve güzel olmayan bir olayın ortaya çıkmasından kalbte meydana gelen bir incelik ve ızdırabtır. 
Haya herkese nasib olmayacak kadar değerlidir.
• Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem’i de hatırla!) Biz O’na rûhumuzdan üfledik; O’nu ve oğlunu, cümle âlem için ibret kıldık.” (el-Enbiyâ, 91)
• Peygamberimiz (sav), de, "Haya imandan bir şubedir" "Utanmıyorsan dilediğini yap" buyurdular.
• Hazreti Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
Allah'ın Resulü bacakları açık bir vaziyette benim odamda oturmakta iken, Hazreti Ebû Bekir içeriye girmek için izin istedi. Peygamber aleyhisselâm halini değiştirmeden girmesine izin verdi. Kendisi ile konuştu. Sonra Hazreti Ömer izin istedi. Ona da, aynı hal üzerine, girmesi için izin verdi ve konuştu. Sonra Hazreti Osman girmek için izin istedi. Bu defa Peygamber aleyhisselâm kalkıp oturdu. Elbisesini düzeltti. Bundan sonra Hazreti Osman'ın girmesi için izin verildi ve kendisi ile konuştu.
Sonra Hazreti Âişe, Allah'ın Resulüne dedi ki:
"Ya Resûlallah, Ebû Bekir geldi, fâzla bir davranışta bulunmadın. Hazreti Ömer girdi, Ona da aynı şekilde davrandın. Fakat Hazreti Osman girince, kalkıp oturdun ve elbiseni düzeltip vaziyetini düzelttin, dedi."
Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdular:
" Ey Âişe, Meleklerin bile kendisinden haya ettiği bir kimseden haya etmiyeyim mi?
▪︎Bir rivayette ise: Osman utangaç bir kimsedir. Bulunduğum hal üzerine kabul etseydim, utancından istediklerini arzedemeyecek diye endişe ettim, buyurdular. (Müslim)
• Bir hadîs-i şerîflerinde de:
“Çıplaklıktan sakınınız! Yanınızda, sizden hiç ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar, sadece ihtiyaç giderirken ve kişi eşine yaklaştığı anda ayrılırlar. Onlardan utanınız ve onlara iyi davranınız.” 
buyurmuşlardır. (Tirmizî, Edeb, 42/2800)
▪︎Kâbe yeniden inşâ edilirken Fahr-i Kâinât Efendimiz, amcası Hazret-i Abbâs ile birlikte taş taşıyordu. 
Abbâs (ra), taşların çıplak omuzunu incitmemesi için Efendimiz’e:
“–İzârını (alt elbiseni) omzuna koy!” dedi. Efendimiz, (insanlardan uzak oldukları bir yerde) izârını omzuna koymak istediği esnâda yere yığıldı ve gözlerini semâya dikerek amcasına:
“–Bana izârımı göster!” dedi. Hemen onu alıp üzerine örttü. (Buhârî, Hac, 42)
• İmam Maverdî hayayı üç kısma ayırır: 
"1- Allah'tan utanmak, 
2- İnsanlardan utanmak, 
3- Kendi nefsinden utanmak."
• Alkame b. Ulase (ra), 
"Ya Rasulallah, bana nasihat et" deyince Hz. Peygamber (s.a.v) "Kavminin etkileyici kişilerinden utandığın gibi Allah'tan da utan" buyurmuştur.
Mısır ülkesini Firavun âilesi idâre ediyordu. Bunlar zâlim ve kibirli kimselerdi. Huduttan, yabancı ve güzel bir kadın şehre girdiği zaman, hemen Firavun’a bildirilirdi. Evli ise kocası öldürülür, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. 
• İbrâhim -aleyhisselâm-, yanında Sâre vâlidemiz olduğu hâlde huduttan geçince, yine saraya haber gitti. Cemâl sâhibi bir kadının Mısır’a girdiği bildirildi. 
Sâre vâlidemizi alıp saraya götürdüler. Bu hususla alâkalı olarak bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
“Sâre saraya girince, hemen abdest aldı ve iki rekât namaz kılmak üzere huzûr-i ilâhîye durdu. Namazı bitirince Cenâb-ı Hakk’a şöyle ilticâ etti:
«Ey Allâh’ım! Ben, Sana ve Sen’in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem, şu kâfiri bana musallat etme!»” (Buhârî, Büyû’, 100)
• Firavun, Sâre’nin yanına yaklaşmak istedi. Birden nefesi kesildi. Felç oldu. Çünkü Allâh, Sâre’yi onun şerrinden korumaktaydı. Bu, birkaç defâ tekrar etti.
Firavun, korkusundan onu serbest bıraktı. Câriyesi Hâcer’i de hediye olarak ona verdi. Buna hayret eden etrâfına:
“–Bu kadın bir cinnîdir. Yakınımda biraz daha kalsa, neredeyse helâk olacaktım. Zararından korunmak için ona Hâcer’i verdim!” dedi.
• İffet, hayâ ve edebi muhâfaza ile ilgili ne güzel bir misal…
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin…” (el-Bakara, 45)
*
Osmanlı Devleti’nde, insanların iffet ve nâmusları teminât altında idi. 
Meselâ Fâtih, Bosna fethinden sonra çıkarttığı bir fermanda:
“–Sakın ola, Sırp kızları su almak için çeşme başlarına geldiklerinde, askerlerim oralarda bulunmayalar!..” demiştir.
• Fâtih bu fermânı ile, hem askerlerini, hem de teminâtı altındaki Hristiyan tebaanın iffetini muhâfaza etmiş oluyordu.
• Kânûnî devrinde, Fransa’da dans denilen hayâsızlık ve rezâlet yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunu duyan Kânûnî, derhâl Fransa kralına şu tâlimâtı gönderdi:
“...İşittim ki, memleketinizde kadın ve erkeklerin dans adı altında birbirlerine sarılmak sûretiyle halk önünde ahlâk ve hayâya mugâyir davrandıkları süflî bir eğlence îcâd edilmiş! Bu rezâletin, hem-hudûd olmamız sebebiyle memleketime sirâyet etme ihtimâli vardır. Bu itibarla, nâme-i hümâyunum elinize ulaşır ulaşmaz derhâl bu rezâlete son verile! Aksi hâlde bizzat gelip o rezâleti kaldırmaya elbette muktedirim.”
• Târihçi Hammer, bu mektup üzerine, dansın Fransa’da tam yüz yıl yasaklandığını kaydetmektedir.
• Peygamberimiz (sav)'in duasıyla yazımıza son verelim. 
Allahım! Senden hidâyet, takvâ,  iffet ve gönül zenginliği isterim." (Müslim, Zikir 72, Tirmizî, Daavât 72)

Yazarın Diğer Yazıları