Mehmet Bina

Önceki Müslümanlar testere ile başından kesilip ikiye ayrılırdı

Mehmet Bina

îmânında samimiyetin en mühim bir ölçüsü, karşılaştığı güçlükler, işkence, eziyet ve ızdıraplar karşısında boyun eğmemektir.
Dayanılmaz işkenceler, hakaretler, eziyet ve zulümler, Allah'a îmânın ve Resûlüne tabi olmanın gerçek şuuruna eren hakiki Müslümanların cesaretini kıramıyordu. 
Ebû Abdullah Habbâb İbni Eret radıyallahu anh şöyle dedi:
"Hırkasını başının altına yastık yapmış Kâbe’nin gölgesinde dinlenirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e (müşriklerden gördüğümüz işkencelerden) şikâyette bulunduk ve :
- Bize yardım dilemeyecek, Allah’a bizim için dua etmeyecek misiniz? dedik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle cevap verdi:
- “Önceki ümmetler içinde bir mü’min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki, yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiç bir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz.”
Buhârî’nin bir başka rivayetinde ifade, “Peygamber aleyhisselâm hırkasına bürünmüştü. Bizler müşriklerden çok işkence görüyorduk” şeklindedir.
(Buhârî, Menâkıb 25. Ayrıca bk. Buhârî, İkrâh 1, Menâkıbu’l-ensâr 29,   Ebû Dâvûd,  Cihâd 97)
Açıklamalar
Hadîs-i şerîf İslâm’ın ilk yıllarında Mekke’de müslümanların ne kadar bunaldıklarını, ne ölçüde sabra zorlandıklarını göstermektedir. Öyle ki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip:
“Bizim için Allah’tan yardım dilemeyecek misiniz? Biz artık dayanamıyoruz. Oysa biz inanıyoruz ki, siz dua ederseniz bu sıkıntılarımız biter” dediler. 
Bu bir bakıma son kozlarını kullanmaya teşebbüs edecek kadar bunaldıklarını ve bir anlamda ümitsizliğe kapıldıklarını göstermektedir.
Hz. Peygamber burada, imânları uğrunda daha ağır imtihanlardan geçirilmiş insanlardan örnekler vermek suretiyle önce, onları “beterin daha beteri olacağı” noktasında bilgilendirmiş ve ne yapmaları gerektiğini dolaylı olarak hatırlatmıştır. İnsan, kendi başına gelenin başkalarının da başına gelmiş olduğunu görmek veya duymakla  biraz olsun rahatlar. 
Aynı kaderi birileriyle paylaşmış olmak onu belli ölçüde rahatlatır. 
Bu, tabiî ve psikolojik bir durumdur. 
Bu hadîs-i şerîfte de böylesi bir uygulamayı görmekteyiz.
Ayrıca, gelecekte neler olacağının, daha doğrusu, istikbaldeki aydınlığın müjdelenmesi, o güzel günler adına sıkıntıya dayanma gücü verecektir. Karanlık gecelerin kararıp kalmayacağını, elbette bir aydınlık sabaha ulaşacağını hatırlatmak, istikbaldeki olumlulukları anlatmak mevcut sıkıntıyı ve ümitsizliği kesinlikle hafifletecektir. Modern toplumlarda da bu usûl uygulanmaktadır. Yaşanan sıkıntıların belli bir zaman sonra ortadan kalkacağını, o günlere kavuşabilmek için bugün bazı fedakârlıklara katlanmak gerektiğini hatırlatma yöntemini hemen hemen her ülke yönetimi zaman zaman kullanmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz burada, çekilen sıkıntıların bir yandan tarihî boyutunu ve şiddetini ortaya koyarken bir taraftan da İslâm’ın aydınlık  geleceğinden en küçük bir tereddüt duymadığını kesin bir dille ve pek çarpıcı ve güven verici bir örnekle anlatmaktadır. Zira San’a ile Hadramut arası yayalar için on bir günlük bir mesâfedir. Bu iki şehrin misal verilmesi, muhtemelen İslâm hâkimiyeti altına girecek toprakların genişliğinden kinâyedir.Yemen’de bile emniyeti temin edecek olan İslâm, Mekke-Medine gibi yörelerde asayişi daha kolaylıkla sağlayacaktır, demek istenmiştir.
-Bu hadis-i şerif te, Hz. Peygamber’in ne kadar gerçekci olduğu görülmektedir. İslâm hâkimiyetinde müslümanların sahip olacağı yegâne korku Allah korkusu olacaktır. 
Bir de olsa olsa yırtıcı hayvanların saldırısından endişe edilebilecek, fakat insanlardan bilinçli ve irâdî olarak  gelecek herhangi bir baskı, saldırı ve tecâvüz bulunmayacaktır. 
Bu İslâm’ın hâkim olduğu topraklarda beşer planında tam bir güven ve huzur ortamının kurulacağını müjdelemektir. 
Hz. Peygamber, her nimetin bir külfeti ve bedeli olduğunu, her külfetin de mutlaka bir nimete vesile olacağını böylece ortaya koyduktan sonra “Ama siz acele ediyor, sabırsızlık gösteriyorsunuz” buyurmak suretiyle o günkü müslümanları sabra davet etmiş, herşeyin,  Allah’ın takdirine bağlı olarak belli bir zamanı bulunduğu fikrini vermiştir.
O halde nasıl sabırla koruk, üzüm olursa, her sıkıntı da sabır  ve zamanla geçer. Büyük neticeler  büyük fedâkarlık ister.
-İlk Müslümanlar da benzer şekilde nice çilelere katlandılar. Bilâl-i Habeşî, Ammâr bin Yâsir, Habbâb bin Eret, Abdullah ibn-i Mesut radıyallâhu anh gibi sahâbîler, nice işkencelere mâruz kaldılar. Yâsir radıyallâhu anh ve Sümeyye radıyallâhu anhâ hunharca şehîd edildiler.
-Örnek olarak Habbab bin Eret (Ra)' ı, Bir gün öğle sıcağında Mekke'nin alev alev yanan kızgın kumlarına yatırıyorlar. Nefes kesen işkenceler altında ona 'Muhammed hakkında ne diyorsun?" diye soruyorlar. O da "O, Allah'ın kulu ve elçisidir. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için hak dini getirmiştir" diye cevap veriyor. Tat ve Uzza hakkında ne dersin?" diyorlar Onlar, sağır, dilsiz, fayda ve zararları olmayan putlardır" cevabını veriyor. 
Bunun üzerine kızgın taşları getiriyorlar. Habbab'ın (r.a.) sırtına, omuzlarına yapıştırıyorlar. Kor gibi yanan o taşları omuzlarının yağı eriyinceye kadar üzerinde bırakıyorlar. 
Bu işkenceler bir değil, kim bilir kaç kere tekrar ediliyordu.
-Hadis-i Şerif bize şu mesajları veriyor.
1. Din ve imanından dolayı kişinin uğradığı azab ve işkenceye sabır, takdire değer bir meziyettir,
2. Hz. Peygamber’in verdiği haberler aynen gerçekleşmiştir.
3. İslâm, sulh ve sükûn, emniyet ve selâmet dinidir.
4. Din ve iman düşmanlığı, yeni bir olay değildir.
5. Hz. Peygamber ashâbını geçmiş ümmetlerden misaller vererek ve geleceğe dair açıklamalarda bulunarak eğitmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları