Mehmet Bina

Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü?

Mehmet Bina

-Takvâ, Allah’ın râzı olmayacağı bir hareketten titizlikle kaçınmak, Allah’ın emirlerini de büyük bir hassâsiyetle yerine getirmektir. 

-Takva; Allah'ı sevmek, O'na saygı duymak, yasaklarına düşmekten sakınmak, korunmak, O'nun rızasına nail olmayı ümit ve azabına maruz kalmaktan endişe etmektir.

-Takva kulun, azametinden korkarak ve rahmetini ümit ederek Rabb'ine karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmesi, emirlerini tutup yasakladıklarından kaçınması anlamına gelen bir terimdir.

-Kur'an'da Allah katında insanların en üstünün en çok takva sahibi olanlar olduğu belirtilmiştir

İslâm'ın en temel kavramlarındandır ve önemini Kur'ân-ı Kerîm'de aynı kökten gelen kelimelerin yer aldığı yüzlerce âyetin bulunması açıkça göstermektedir. Kur'an, iman eden ve salih amel işleyen bütün müminleri “müttaki” yani takva sahibi olarak niteler.

-Beyazıd Bestami Hz.leri, sahrada bir arkadaşıyla seyahat ederken elbisesini yıkamıştı, arkadaşı ona şöyle dedi:

– Elbiseyi üzüm bağının duvarına asalım, kurusun.

– Beyazıd Hz.leri. : İnsanların duvarına kendi dreğimizi koyamayız, dedi.

– Ağaca asalım.

– Dallarını kırar.

– Yere serelim.

– Orada hayvanların yiyeceği var, örtemeyiz.

Elbiseyi sırtına yasladı, bir tarafı kuruyunca, diğer tarafını çevirdi ve o tarafı da kuruttu. (Ruhul Beyan 1/21)

Hz. Ömer (ra), bir gün Übey bin Kâ’b (ra)’a takvânın ne olduğunu sormuştu. Übey (ra) da ona:

“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” diye mukâbelede bulundu. Hazret-i Ömer:

“–Evet, yürüdüm.” karşılığını verince de bu sefer:

“–Peki, ne yaptın?” diye sordu.

Hz. Ömer:

“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün dikkatimi sarf ettim.” cevâbını verdi.

Bunun üzerine Übey bin Kâ’b (ra):

“–İşte takvâ budur.” dedi. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)

Kur'an'ı Kerimde takva, üç mertebede ifade buyurulmuştur:

1. Ebedî olarak cehennem azabında kalmamak için, imân edip şirkten korunmak. 

2. Büyük günahlardan kaçınmak, küçük günahları tekrar tekrar işlemekten uzak durmak ve farzları edâ etmek.

3. Bütün benliği ile Allah'a dönmek ve insanı Allah'tan alıkoyan her şeyden uzak durmak.

Hakiki takva budur ve Kur'an'da, inanan insanlardan bu takvaya sahip olmaları istenmektedir:

"Ey imân edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin." (Âl-i İmran, 3/102

Allah Resûlü dünyadan tamamen yüz çevirerek yaşamamış, ama dünyaya da tamamen gönlünü kaptırmamıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de ifade edildiği gibi

“müttakiler için âhiret yurdunun daha hayırlı olduğunu” sürekli göz önünde bulundurarak, en hayırlı azık olan takvayı kendisi ve ümmeti için düstur hâline getirmiştir.

Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre o, dünyaya dair hiçbir nimete düşkünlük göstermemiş, dünyada takva sahibi olmaktan daha çok hoşlandığı bir şey de olmamıştır.

-Peygamberimiz (sav) Ebû Zer (ra)’a hitâben şöyle ifâde buyurmuştur:

“Bak! Sen ne kırmızıdan ne de siyahtan üstün değilsin. Onlara karşı ancak takvâ ile üstün olabilirsin.” (Ahmed, V, 158)

-Bir kimse Îsâ -aleyhisselâm-’a gelerek:

“–Ey hayır ve iyiliklerin muallimi! Bir kul, Allah Teâlâ’ya karşı nasıl takvâ sahibi olur?” diye sordu.

Îsâ -aleyhisselâm-:

“–Bu kolay bir iştir: Allah Teâlâ’yı cân u gönülden hakkıyla seversin, O’nun rızâsı için gücün yettiğince sâlih amellerde bulunursun, bütün Âdemoğullarına da, kendine acır gibi şefkat ve merhamet gösterirsin!” cevâbını verdi. Sonra da şöyle buyurdu:

“–Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma! O zaman Allâh’a karşı hakkıyla takvâ sâhibi olursun!” (Ahmed, ez-Zühd,59)

-Takvâda kemâle erebilmek için şüpheli şeylerden de şiddetle kaçınmak gerekmektedir. Allah Resûlü {sallâllâhu aleyhi ve sellem}:

“Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle mahzûru olmayan bâzı şeyleri de terk etmedikçe gerçek müttakîlerin derecesine ulaşamaz.” buyurur. (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451)

-Abdullâh bin Ömer {ra} da şu îkazda bulunur:

“Kişi, kalbini tırmalayan, kendisini huzursuz eden şeyleri terk etmedikçe takvâ makâmına ulaşamaz.” (Buhârî, Îmân, 1)

-Bir defasında elbisesindeki çok ufak bir kiri temizlerken İmâm Ebû Hanîfe’yi görenler sorarlar:

“–Yâ İmâm! Verdiğiniz fetvâya göre şu ufacık leke namaza mânî bir kir değil; ne diye zahmet çekip onu gidermeye çalışıyorsunuz?”

İmâm-ı Âzam Hazretleri buyurur:

“–O fetvâdır, bu ise takvâ!..”

Görüldüğü üzere takvâ, Allâh’ın emir ve nehiyleri karşısında sergilenen âzamî bir titizlik ve hassâsiyettir.

Rabbim takvalı bir şekilde yaşamayı bütün ümmeti Muhammede nasip eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları