Mehmet Bina

Üç aylara girerken ahiret hayatını tercih etmek

Mehmet Bina

İslâm dünyasında her yıl manevî bir iklimin hüküm sürdüğü, Recep, Şaban, Ramazan olarak isimlendirdiğimiz mübarek üç aylar bu yıl 23 Ocak Pazartesi günü başlıyor ve ramazan bayramıyla sona eriyor. 
Peygamberimiz (sav)’in Receb ayı girdiğinde, “Allahım, receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!” şeklinde dua ettiği hadis-i şeriflerde geçmektedir.
Bu aylarda kendimizi dünya hayatı ve eğlencelerinden uzak tutarak, ahiret hayatı için kendimizi hazırlayıp, üç aylardan sonra da, edindiğimiz bu güzel ahlakı devam ettirmemiz bize düşen görevdir.
-Rabbimiz âyet-i kerîmede:
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakîkaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Müʼminûn, 115) buyurmaktadır.
-Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri buyurur:
-Dünyayı âhirete tercih eden bedbaht kişinin:
- Câhilliği bilgisinden,
- Gafleti zikrinden,
- Günahı sevâbından çok olur.
-Âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin ise:
- Sükûtu konuşmasından,
- Fakirliği zenginliğinden (yani zühd ve kanaati hırs ve tamahından),
- Son nefes endişesi, sevincinden fazla olur…
-Burada cehâlet ise dünyevî bilgileri bilmemek değildir. Asıl cehâlet, Cenâb-ı Hakkʼı bilmemektir.
-Dünyaya aşırı derecede muhabbet beslemek, dünya için sevinmek ve dünya için üzülmek, insanı iç sıkıntılara sürükler.
Nitekim Peygamberimiz  sallallahü aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular. 
Ebû Hüreyre radiyallâhu anh rivayet ediyor:
– Ey Ebû Hüreyre, dünyayı bütün içindekilerle beraber sana göstereyim mi?
Ben “evet, ey Allah’ın Rasûlü” dedim. Elimden tuttu, beni Medine’nin derelerinden bir dereye götürdü. Orada; içinde insan kafaları, insan tersleri, paçavra haline gelmiş bez parçaları ve çürümüş kemikler bulunan bir çöplük vardı. Allah Rasûlü:
– “Ey Ebû Hüreyre” dedi. “Bu kafalar da sizin gibi harîs idiler. Sizin gibi emelleri vardı. Bugün ise onlar derisiz birer kemiktir. Daha sonra da çürüyüp un haline gelecekler. Şu tersler nereden kazandılarsa kazanıp sonra midelerine indirdikleri yemeklerin tersleridir. Şu eskimiş, paçavra bez parçaları onların giydikleri elbiselerdir. Şimdi rüzgâr onları burada yeldiriyor. Bu kemikler onların faydalandıkları hayvanların kemikleriydi. Kim dünyaya ağlamak isterse ağlasın!”
Rasûlullah bunları anlatırken ağlamamız kesilmedi. Gittikçe şiddetlendi. Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
– “Kıyamet günü bir kısım insanlar gelirler, dağlar gibi amelleri vardır. Cehenneme atılmaları emrolunur.”
Sahabe-i kiram radıyallahü anhüm sordular:
– Onlar namaz kılar mıydı? Fahri Kâinat efendimiz buyurdu;
– “Evet, namaz kılarlar, oruç tutarlar ve geceleri ağlarlardı. Fakat dünyevî bir menfaat mevzubahis olduğu zaman hemen atılırlar, Allah’ı unuturlardı.”
-İmam-ı Azam Ebû Hanife, ticaretle de iştigal ederdi. Bir gün talebelerine ders verirken adamın biri telaşla yanına geldi ve “Ya İmam, gemin battı.” dedi. Ebû Hanife’nin ticari mallarını taşıyan gemiyi kast etmişti. O, bu habere: “Elhamdülillah” dedi. Adam çekip gitti ve tekrar yeni bir haberle çıkageldi: “Ya İmam, yanlışlık oldu, batan gemi senin değilmiş.” dedi. Bu habere de aynı cevabı verdi İmam ve: “Elhamdülillah” dedi. Haberi getiren adam hayrete düştü. Biri kötü diğeri iyi, iki haber getirmişti ve Ebû Hanife ne sevinç ne de üzüntü alameti gösteriyordu. Şaşkınlıkla sordu: “Ya İmam, her iki habere de ‘Elhamdülillah’ dedin. Bu nasıl hamd etmek böyle?” İmam-ı Azam: “Sen gemin battı diye haber getirdiğinde kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının gitmesinden dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığını bilince, dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Bu hâli bana bahşettiği için de Allah’a şükrettim.” diyor.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri gençlik yıllarında iken, Bağdat’ta bir işi olması sebebiyle uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk esnasında bir dere kenarında balık tutmaya çalışan derviş kılıklı bir adama rastlar,adama yaklaşır ve selam verir! Ne yaptığını sorar!
Adam, “Ben gördüğün şu sazdan yapılmış kulübede yaşıyorum,geçimim içinde her gün iki balık tutarım, biri kendim için biriside sizin gibi yolu düşenlere ikram etmek için.” der.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri adama misafir olur. Adam ne tarafa yolculuk yaptığını sorar. Mübarek,“Bağdat’a doğru gidiyorum.” deyince adam çok sevinir ve “Benim orada çok sevdiğim bir ALLAH adamı vardır. Onun yanına uğrayıp benim için nasihat etmesini rica eder misin?” der. Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, “Tabii zaten gidiyorum, orayada uğrarım.” Der. Neyse yolculuk devam eder. Bağdat”a varır. Kendi işlerini gördükten sonra “şu dervişin dediği zata bir uğrayayım” diye düşünür ve o adrese uğrar, bir de bakarki, kapıda nöbetçiler ve bir sürü hizmetlileri olan ulu bir konak! Derdini anlatır, o zatın kendisini kabul edeceği haber verilir. İçeri girer, o zatla tanışır.Sohbet ederler,dervişten bahseder, o zat dervişi tanır.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri müsaade istemeden önce dervişin nasihat istediğini söyler. O mübarek zat bir süre gönlüne eğildikten sonra başını kaldırır ve “Söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın.” Deyince Muhyiddin-i Arabi Hazretleri şaşırır ama bir şey söylemez ve oradan ayrılır. Günlerce süren yolculuktan sonra tekrar o dervişin oturduğu sazdan kulübeye varır. Onunla hoşbeşten sonra derviş,“O mübarek zat bana nasihat ettimi?” diye heyecanla sorar! Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, “Evet sana nasihat etti, dedi ki “söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın” deyince derviş bir nara atar ve bayılır. Ayıldıktan sonra Muhyiddin-i Arabi Hazretleri onun bu hâline hayret ederek derki, “Ben bu işten bir şey anlamadım. Sana dünyayı gönlünden çıkartsın diyen zat ihtişam içerisinde nöbetçileri, hizmetçileri olan ulu bir konakta yaşıyor ve senin gibi hiç bir şeyi olmayan bir dervişe “dünyayı gönlünden çıkartsın” diyor. Sende bu hâle düşüyorsun, bu işteki sır nedir bana da söyle.” Derviş derin bir ah çektikten sonra “Benim” diyor “İşte sende gördün dünya adına neredeyse hiçbir şeyim yok geçimimi dereden balık tutarak temin ediyorum, sazdan yapılmış kulübemde ise abdest almak için kullandığım bir İBRİĞİM var, lakin ben ne zaman namaza dursam zikre, ibadete yönelsem bütün varlığım olan o İBRİK kaybolurmu? Yoldan geçen birisi alırmı? düşüncesi benim kalbimi sürekli meşgul eder. O zat bir sürü dünya malına sahip iken hiçbir malı onunla ALLAH arasına girmezken benim üç kuruşluk “ibriğim” bana perde olur, ALLAH”la arama girer. Onun için o mübarek bana bu nasihatte bulunmuş deyince, Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin gönlünde büyük fırtınalar kopmasına sebep olur.
Rabbim bize emanet ettiği vücudumuzu, gönlümüzü, kalbimizi ve bütün uzuvlarımızı razı olmayacağı şeylerle meşgul ettirmesin. 
Aşırı dünya sevgisinden, bizi doğru yoldan sapıtacak makam ve mevki hırsından muhafaza eylesin.
Mübarek üç ayların tüm müslümanlara ve özellikle ülkemiz için hayırlara vesile  olmasını dilerim.

Yazarın Diğer Yazıları