
Dededen Toruna Kahramanlık!
Ramazan Sayar
1911 senesi Ramazan Bayramı'nın 3. günü. Libya sahillerine çıkan müstevli İtalyan askerleri bulabildikleri herkesi öldürdüler. Teslim olanları da öldürdüler.
Trablus da kurdukları Divanı Harpte, grup grup getirilen esirlerin yargılanmaları üçer dakika sürerdi. Karar hemen binanın arkasında duvarın önünde infaz edilirdi.
Bir gün elleri kelepçeli biri yaşlı, biri orta yaşlı, biri de delikanlı çöl kıyafeti içinde mahkemenin önüne çıkarılır.
Başkan Albay Carlo Torelli bu zavallıları yargılamak için tercümana der ki:
“Sor bakalım bu üç kişi kimdir?”
Elleri kelepçeli orta yaşlı olanı gayet iyi bir İtalyanca ile cevap verir:
“Reis Bey tercüman istemez. Ben Türk ordusunun albayı Ahmet Alâeddin’im. Bu yaşlı zat emekli Paşa Mehmet benim babamdır. Savaş için görev istedi. Bu delikanlı ise benim oğlumdur. Gönüllü olarak askere gitmiştir.
Hâkim, donup kalır.
“Yalan söylüyorsun. Bu söylediklerin için Belgen var mı?”
Ahmet Albay koynundan kelepçeli elleri ile bir buruşuk kâğıt çıkartıp fırlatır.
İtalyan albayı şaşırmıştır. Zira salona başlarında siyah şapka, boyunlarında asılı fotoğraf makineleri ile bir İngiliz bir Fransız iki gazeteci girer. Hâkim sözlerini tarta tarta konuşmaya mecbur kalır.
“Siz 26 Ekim 1912 günü bizim askerlerimizi arkadan vurdunuz. Bize bağlı kalacağınıza söz verdiğiniz halde bunu neden yaptınız?”
“Türk hiçbir zaman arkadan vurmaz.
Asıl siz bu topraklarda ne arıyorsunuz? Bu Avrupalıların bir haydutluğudur. Harekâtı bizzat idare ettim.”
“ Suçlu suçunu itiraf etmiştir. Kurşuna dizilmesine karar verilmiştir.”
Bu 3 kişi hemen dışarı çıkartılırken; iki yabancı gazeteci ayağa kalkıp bu mahkûmların önlerinde şapkalarını çıkartarak saygıyla Selamlar.
Biraz sonra binanın arkasından bir manganın silah sesleri geldiğinde, gazeteciler mahkeme heyetine arkalarını dönüp dışarı çıkarken mahkemenin eşiğine tükürmüşlerdir.