Ramazan Sayar

Hac-1

Ramazan Sayar

Allah (c.c) tarafından gönderilen semavi dinlerde iki özellik vardır: İman ve ibadet. İman esaslarında hiçbir değişiklik olmamasına rağmen ibadet esaslarında farklılıklar görülmektedir. Yaratan, kullarını unutmadığı için zaman zaman peygamberler göndermiş kullar da yaratanı unutmamak için peygamberlerin getirdikleri iman ve ibadet esaslarına uymuşlardır. 
Günler, geceler, aylar arasında farklılıklar olduğu gibi beldeler ve binalar arasında da farklılıklar vardır. Beldelerin en mukaddesi Mekke, binaların en mukaddesi de Kâbe’dir. İbadetlerin de en güzel yapıldığı yer Kâbe’dir. Kâbe’nin varlığı insanlık tarihinden eskidir. Kâbe’nin yeryüzü cinlerine de mabetlik yaptığı tahmin edilmektedir. 
Allah-u Teala Âdem (a.s)’ı yarattıktan sonra ona bütün isimleri öğretmiş, yeryüzü de altından geçit yapar gibi akıp gitmiş, üzerinde ne varsa göstermiş hatta içini bile açmıştı. Âdem (a.s) bu esnada dikkat etmişti. Melekler yeryüzünde bir yere daha fazla hürmet gösteriyorlar oradan inip çıkıyorlardı. Âdem (a.s) merak etmiş bir meleğe sormuştu. Melek: “Yeryüzündeki o yer Kâbe’dir.” demişti. Kâbe’nin görüntüsü yoktu ama bölgesi belliydi. Hz. Âdem (a.s) yeryüzüne indikten sonra çocuklarının ve kendinden sonra gelecek olan bütün insanların Kâbe’ye doğru ibadet etmelerini istiyordu. Allah-u Teala Cebrail (a.s)’ı gönderdi. Cebrail, Hz. Âdem’e Kâbe’nin yapılacağı yeri gösterdi. Küçük bir de cennet taşı verdi. “Âdemoğulları hac görevini ve tavafı burada yapacaklar, cennet taşına yüzlerini sürecekler, günahlardan temizleneceklerdir.” diye tebliğde bulundu. 
Hz. Âdem (a.s) haremi çevreledi. Kâbe’nin temelini çok derin kazdı. Öküzlere büyük taşlar taşıttı. Çocuklarıyla beraber Kâbe’yi yaptı. Üzerine de cennet taşını yerleştirdi. Birkaç yüz kişilik ümmetini topladı Arafat’a çıkardı. Hac usullerini öğretti. Kâbe’de döndü, tavafı yaptırdı fakat tavafa bir türlü doyamadı. 
Nuh (a.s) tufanında Kâbe’nin yerinde bir şey kalmamıştı. Allah-u Teala Hz. İbrahim (a.s)’dan Kabe’yi yeniden inşa etmesini istedi. Hz. İbrahim (a.s), oğlu İsmail (a.s) ile Kâbe’nin inşasına başladı. İsmail (a.s) taş taşıdı, İbrahim (a.s) ustalık yaptı ve Kâbe’yi temelleri üzerine tekrar yaptılar. İbrahim (a.s) köşede bir boşluk bıraktı. İsmail (a.s)’a gösterdi. “Burasını rükne yapacağım. Tam içine sığacak beyaz bir taş bul gel.” dedi. Çünkü Kâbe siyah taşlardan yapılmıştı. İsmail (a.s) taş aramaya gitti. İbrahim (a.s) o anda bir hışırtı duydu, baktı ki Cebrail (a.s) taşı getirmişti. Taş sekiz cm çapında ve oval biçimdeydi. Yeryüzünde rastlanmayacak bir beyazlıktaydı. Hz İbrahim (a.s) taşı aldı boş bıraktığı yere yerleştirdi. Taş zamanla insanların günahlarından koyu kırmızı bir hal aldı. Bu cennet taşının adı “Hacer-ül Esvet” (siyah taş) olarak kaldı. Kâbe inşası tamamlandıktan sonra Hz. İbrahim (a.s) herkesi Kâbe’ye hac yapmaya çağırdı. Sesi duyanlar “lebbeyk allahümme…” (ey rabbimiz davetini kabul ediyoruz) dediler. Bu yeryüzünün ilk sesleriydi. Mekke bölgesi çadırlarla doldu. Terviye (zilhicce sekiz) günü Hz. İbrahim (a.s) ümmetini peşine taktı. Cebrail (a.s)’dan öğrendiği şekilde müminlere haccı ifa ettirdi. O zamanın şairi haccı şöyle anlatır: 

Terviye’nin sekizinde Arafat’a çıktık 
Öğle ile ikindiyi birlikte kıldık
Oradan Arafat üzerinde biraz yürüdük
Erak mevkiinde vakfe yaptık

Güneş batarken Müzdelife’deydik
Yine akşamla yatsıyı beraber kıldık
Sabah namazını çabuk kıldık
Müzdelife’de Kuzan’da durduk
 
Sabah şeytanı taşladık Cemre-tül Kübra’da
Kurban kestik Mina’da 
Traş olduk temizlendik
Kâbe’yi tavafa indik

İbrahim (a.s) hac görevini yerine getirdikten sonra: “Rabbim, burayı emin bir şehir kıl. Halkımdan Allah’a ve Ahiret gününe inananları meyvelerle rızıklandır.” diye duada bulundu. 
Tarih boyunca Kâbe’nin dostları, sevenleri olduğu gibi düşmanları, sevmeyenleri de oldu. Kâbe’nin en büyük düşmanlarından birisi Yemen’in Habeş valisi Ebrehe idi. Arapları Kâbe’den uzaklaştırıp yanına çekmek için San’a şehrinde son derece süslü bir mabet yaptırdı. Fakat Araplar oraya gitmedikleri gibi içlerinden birisi gitti oranın içine pisledi. Buna çok kızan Ebrehe Kâbe’yi yıkmak için güçlü bir ordu topladı. Önünde de büyük bir fil bulunuyordu. Kâbe’nin üzerine yürüdü. Önüne geleni yaktı, yıktı, talan etti. Karşı koymak isteyenleri ezdi geçti. Abdülmuttalip’in de yüz devesini götürdü. Abdülmuttalip develerini isteyince Ebrehe: “Ben de sen Kâbe’yi yıkma diye ricada bulunacaksın zannetmiştim. Sen ise develerin peşindesin. Peh doğrusu!” dedi. Abdülmuttalip: “Ben develerimi istiyorum. Develerin sahibi benim, Kâbe’nin sahibi var, o Allah korur.” deyince, Ebrehe develeri verdi. Ama Kâbe’yi yıkma fikrinden vazgeçmedi. Ordusu ve başta fil olmak üzere Kâbe’yi yıkmak için yürüdü. Fil her ne kadar ileri gitmek istemese geriye döndüğü zaman hızla dönmek istese de Ebrehe kararlıydı. Ordu hücum edince Allah tarafından gönderilen ebabil kuşları o anda ağızları veya ayaklarındaki taşları askerlerin üzerine salıverdi. Askerlerin çoğu orada hemen öldü. Ebrehe’nin de vücudu yoluk tavuk gibi oldu. O haliyle Yemen’e döndü. Bu olaydan sonra Kâbe’nin kutsallığı daha da arttı.
İnsanlar öteden beri büyükler tarafından yapılan davetlere önem verirler. O büyükler tarafından hatırlanmayı şeref sayarlar. Hac daveti de bütün bu varlıkların yaratıcısı sultanlar sultanı Allah tarafından yapılmıştır. Rabbimiz: “Yoluna gücü yeten herkese Kâbe’yi haccetmek farzdır.” buyuruyor. 
Hac, gönülleri coşturan insana huzur ve mutluluk veren, heyecan dolu tatlı bir yolculuktur. Geçtiğiniz her yere dağlara, taşlara, insanlara bizden selam götürün. (devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları