Mevlid
Ramazan Sayar
“Sen olmasaydın ben bu âlemleri yaratmazdım.” Hadis-i Kutsi’nin muhatabı, en büyük insan, enbiyalar serveri, Hatem-ül Enbiya, Hazreti Muhammed (as): “Ben âlemlere rahmet olarak gönderildim.” “Ben peygamberdim, Âdem (as) ise daha su ile çamur arasında idi.” Hadisleriyle mübarek nurunun toprağa can verilmeden önce yaratıldığı ve nurunun temiz alınlardan Hz. İbrahim, Abdülmuttalib ve babası Abdullah’tan annesi Âmine Hatun’a kadar geldiği ifade buyrulur.
Abdullah, babası Abdülmuttalib’in en sevdiği oğlu, Mekke’nin genç, yakışıklı, itibarlı ve her kızın gönlünde yatan bir delikanlısı idi. Babası onu güzeller güzeli Âmine Hatun ile evlendirdi. Mutlu bir aile yuvası devam ediyordu. Abdullah ticaret için Şam’a gitti. Dönüşte Medine’de hastalandı. Âmine Hatun yedi aylık hamileydi. Abdullah, çocuğunu göremeden bu dünyadan ayrıldı.
Âmine Hatun Muhammed anesi
Ol sedeften doğdu ol dür danesi
Çünkü Abdullah’tan oldu hamile
Vakt erişti hafta vü eyyam ile
Hazreti Âmine; “Ben diğer hanımlar gibi hamilelik çekmedim. Doğumda olan ağrıları görmedim. Rüyamda bir kimse: “Sen âlemlerin hayırlısına hamilesin. Doğunca adını Muhammed koy.” Dedi. Diye ifade ediyor.
Peygamberimiz doğmadan önce birçok alamet belirdi. Bir yıldız doğdu. (Muhammed Yıldızı) Kâbe’de ki putlar yüzüstü serildi. Kisra’nın sarayı yıkıldı. Mecusilerin ateşi söndü. Sava Gölü kurudu. Semave Nehri taştı. Cin ve Şeytanların gökyüzündeki haber kapıları kapandı.
Hem Muhammed gelmesi oldu yakın
Çok alametler belirdi gelmeden
Rabiulevvel ayının on ikinci günü doğum zamanı yaklaşınca üç melek geldi. Biri batıda, biri doğuda, biri de Kâbe’nin doğusunda durdu. Diğer melekler Amine’nin evini ve Kâbe’yi tavaf ettiler. Sündüs adında bir melek, Amine’nin odasını döşedi. Bulunduğu odanın duvarı yarıldı. İçinden üç huri çıktı. Birisi Hazreti Meryem, birisi Asiye hatun, diğeri de hurilerden Nigar idi.
Ol Rabiulevvel ayın nicesi
On ikinci gece isneyn gecesi
Ol gece kim doğdu ol hayr-ul beşer
Annesi anda neler gördü neler
Yarılıp duvar çıktı Nagehan
Üç bile huri bana oldu ayan
Bazıları derler ol üç dilberin
Asiyeydi biri ol mahpeykerin
Biri Meryem Hatun idi aşikâr
Birisi hem hurilerden bir Nigar
Nisan ayının yirmisi, sıcak bir gündü. Doğum zamanı iyice yaklaşmıştı. Âmine Hatun, içindeki hararetten dolayı susamış, ağzı kurumuştu. Bir akkuş geldi. Âmine Hatun’un sırtını kanadıyla sıvazladı. Huriler de bir cam dolusu cennet şerbeti sundular. Şerbet kardan daha beyaz, şekerden daha tatlı ve de daha soğuktu. İçince nur gibi oldu.
Geldi bir akkuş kanadıyla revan
Arkamı sığadı kuvvetle heman
Susadım gayet hararetten kati
Sundular bir cam dolusu şerbeti
Kardan ak idi ve hem soğuk idi
Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçtim anı oldu cismim nura gark
Edemedim kendimi nurdan fark
Doğum, hurilerin getirdiği altından, gümüşten leğene tertemiz olarak gerçekleşti. O anda ne kir, ne pis, hiçbir şey yoktu. Peygamberimizin göbeği kesilmiş, sünnet olmuş, iki kürek kemiği arasında tam kalbinin hizasında da peygamberlik mührü vardı. Beşikte iken konuştu. Beşiğini melekler salladı.
On dört asır önce yine böyle bir geceydi
Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi
Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler
Kaç bin senedir hâlbuki bekleşmedeler
Peygamberimize bir kaç gün Hz. Ebubekir‘in cariyesi Suveybe Hatun sütanneliği yaptı. Sonra Halime Hatun beş yaşına kadar sütanne olarak büyüttü. Halime Hatun’un sağ memesini emer, sol memesini emmezdi. Çünkü sütkardeşi, Şeyma da emiyordu. Sütanne’nin yanında kaldığı yıllar evde bir bereket olmuştur. Hayvanlar bol bol süt vermiş, yiyecek ve içecekler çoğalmıştır. Halime Hatun ve eşi Haris durumun iyice farkına varmış, peygamberimizi hiç bırakmak istememişlerdir. Ancak çocuğu gerçek annesi beklemektedir.
Âmine Hatun çocuğunu yanına aldıktan bir yıl sonra hem Medine’deki akrabalarını ziyaret etmek hem de altı yıldır yetim olan çocuğunun babasının mezarını ziyaret etmek maksadıyla Medine’ye ziyarette bulundu. Dönüşte anne, “Ebva” denilen yerde şiddetli bir hastalığa yakalandı. Son dakikalarını sezer gibi olmuştu. Baba öksüzü ciğerparesini yanı başına oturttu. Şefkat dolu gözlerle O’nu baştan ayağa bir süzdü. Bu bakışlarda neler okunuyordu neler. Oğlunu öptü. Yüzünü, gözünü kokladı. Parçalanan bağrına basarak, analığın bütün hararet ve şefkatiyle O’nu okşadı. Daha ana karnında iken babasını kaybeden bu yavrucak, şimdi de anneden mi mahrum kalacaktı? Anne bu acıyı hisseder gibi oldu ve oğlunun yüzüne baka baka genç annenin dudaklarından şu nameler döküldü:
Her diri ölür, her yeni eskir
Her yaşlı göçer, ben de öleceğim.
Fakat senin gibi temiz bir evlat
Bırakacağım için adım asla ölmeyecek.
Bu namelerden sonra gözlerini fani hayata kapadı. Yanlarında bulunan Ümmü Eymen, çocuğu dedesi Abdülmuttalib’in yanına bıraktı. İki yıl geçmişti ki bu küçük çocuk bir acıyı daha içine atacaktı. Dedesi de hastalandı. Hasta döşeğinde oğulları Ebu Leheb, Ebu Cehil, Abbas ve Ebu Talib’i çocuğu emanet bırakmak için çağırdı. Ebu Leheb ve Ebu Cehil’e merhametsiz olduklarından, Abbas’a da kalabalık olduğundan çocuğu bırakmak istemedi. Küçük torununa dönerek, görüşünü aldı. “Amcalarının hangisini babalığa kabul edersin?” Masum çocuk yerinden fırladı ve Ebu Talib’in boynuna sarıldı.
Ebu Talib, peygamberimize kendi çocuklarından daha fazla sevgi, şefkat gösterdi. O’nu yanından hiç ayırmadı. Ticaret için Şam’a gittiği zaman da yanında götürdü. Busra kasabasındaki Manastır Rahibi Bahire: “Bu çocuk son peygamberdir. Şam Yahudileri O’nun sıfatlarını bilir. İşaretlerini tanırlar. Kötülük yapabilirler. Şam’a götürme.” Dedi. Bunun üzerine Ebu Talib, alışverişini burada yapıp geri döndü.
Peygamberimiz, namusu, ticaretteki dürüstlük ve temizliği ile artık herkes tarafından kabul edilmişti. Gençti, evlenme zamanı gelmişti. Mekke’nin en zengin, en itibarlı ve en şerefli kadını Hazreti Hatice ile evlendi.
Kâbe’nin tamiri sırasında, “Hacer-ül Esvet’i” yerine yerleştirmede eşine rastlanmayacak adaleti ve büyüklüğü gösterdi. Bütün bu sevgiler, davranışlar ileride daha güzel günlerin, daha özel görevlerin habercisi idi.
Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eylesin kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Peygamberimizi Sadece doğum gününde değil, nefes aldığımız her saniye O’nu hatırlarız. O’nu arzularız.
Araya araya bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip etse görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni