Ramazan Sayar

Yardımseverlik

Ramazan Sayar

Toplumdaki insanlar fakiri, zengini, kadını, erkeği, zayıfı, güçlüsü ile hem bir ahenk hem de bir tezat oluşturmaktadır. Bu farklılıklar olsa da insanlar birbirine sürekli ihtiyaç duymaktadır. 

Yaratan dilediği kullarına mülk verir, dilediğinden mülkü çeker. Dilediğini aziz, dilediğini zelil eder. Bundan dolayı varlığın kıymeti bilinmeli, cennetin cömertlerin ayağı altında olduğu unutulmamalıdır. Bir çorba pişirdiğimiz zaman bile suyunu çok koyup komşumuzu da gözetmemiz gerektiğini, sevdiğimiz mallarımızdan ihtiyaç sahiplerine vermemizin dinimizin emri olduğunu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Veren el, alan elden daha üstündür. 

Zengin bir adam sofrada yemek yerken ihtiyaç sahibinin birisi kapıyı çalar. Adam hiç rahatını bozmadan karısına, geleni kovmasını söyler. Aradan yıllar geçer ve adam varlığını kaybeder. Kapıya gelen ise durumunu düzeltmiştir. Bu kez adam ona muhtaç duruma düşer. Atalarımız bu konuda güzel bir sözü vardır.  

 “Varlığına güvenme bir kıvılcım yeter
Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter”  

* * *

Abdullah İbn-i Mübarek hacda iken bir rüya görür. Gökyüzünden iki melek iner, birbirlerine soru sormaya başlarlar. Biri diğerine: “Bu yıl hacca kaç kişi geldi?” diye sorar. Öteki: “Altı yüz bin.” diye cevap verir.  Diğeri: “Kaçının haccı kabul oldu?” diye sorar. Öteki: “Hiçbirinin. Fakat Şam’da Ali bin Muvaffak adında birisi var. Bu yıl hacca gelmediyse de hac sevabını aldı. Hacılar da onun için bağışlandı ve hacları kabul edildi.” der. Abdullah ibn-i Mübarek bu zatı Şam’da bulur. Ona bu işi nasıl yaptığını sorar. O da: “Ben ayakkabı tamircisiyim. Otuz senedir hac için para biriktiriyordum. Fakir bir komşum vardı. Bir gün evinden et kokusu geliyordu. Komşuma uğrayıp eti beraber yiyelim deyince komşum ağlamaya başladı ve: ”Çocuklarım aç, yolda ölmüş bir hayvan buldum. Zaruret miktarı aldım onu pişiriyorum. Sana yediremem.” dedi. Bunun üzerine ben de biriktirdiğim paramı fakir komşuma verdim.” diye cevap verir. Abdullah: “İyi isabet etmişsin Ali.” der.

Savm salât, hac ile sanma zahit biter işin,
Asıl olan insanlık imiş, asıl olan irfan imiş.

* * *

Bir kadın küçük çocuğuyla ormana odun toplamaya giderken karşısına ihtiyar birisi çıkıp bir lokma ekmeğe muhtaç olduğunu söyler. Kadın yanındaki bir parça ekmeği çıkarıp ihtiyara verir. İhtiyar da dua ederek oradan ayrılır. Bir süre sonra bir kurt gelip kadının çocuğunu kaçırır. Odun toplamakta olan kadın çocuğunun feryadını duyunca hemen koşar. Fakat çocuğunu kurdun elinden kurtaramaz. Daha sonra çocuk kan ter içinde geri gelir. Kadın sevinçle çocuğuna sarılır. Bu esnada kadın şöyle bir ses duyar: “Kendi ihtiyacın olduğu halde ihtiyara verdiğin o bir parça ekmek sayesinde çocuğun kurtuldu.”

İnsanoğlu her gecesini Kadir, karşısına her çıkanı Hızır bilmelidir. Yapılan en küçük bir hayır bile Allah’ın kızgınlığını teskin eder ve gelmekte olan belayı karşılar. 

* * *

Karun önce çok fakirdi. Allah’ın izniyle Hz. Musa Karun’a kimya bilimini öğretti. Karun dağda kırk yıl takva hayatı yaşadı. Sonra İblis’in teşvikiyle şehre inip ticaret yapmaya başladı. Altın imal edip zengin oldu. Hazinelerinin anahtarlarını develer taşımaya başladı. Şımarıp Hz. Musa’nın emirlerine karşı gelmeye başladı. Hatta iftiraya kadar işi ilerletti. Hz. Musa Allah’a yalvardı. Karun’a ceza olarak önce kendisini sonra da altınlarını yer yuttu. 

Malım vardır diye benlik edersin,
Ecel şerbetini bir gün içersin,
Yalın ayak başın açık gidersin,
Karun kadar malın olsa ne fayda.

İnsanlara mal dağıtmakta yetemeyebilirsin. Ama hiç olmazsa bir tatlı dil, güler yüz, bazen bir yudum su, bir eski giysi ya da bir hasta ziyareti gönül almaya yetebilir. Hz. Mevlana, Mesnevi’de anlatıyor. Allah kuluna seslenir: 

- Ey kulum, hasta oldum da beni ziyaret etmedin. 

- Yarabbi sen nasıl hasta olursun?
- Ey kulum, falan kulum hasta oldu da ziyaretine gitmedin. Eğer gitseydin benim rızamı onun yanında bulacaktın.

Bir hastaya vardın ise,
Bir içim su verdin ise,
Yarın anda karşı gele,
Hak şarabın içmiş gibi.

Bir miskini gördün ise,
Bir eskice verdin ise,
Yarın anda karşı gele,
Hak libasın giymiş gibi.

İyilik yapmanın, gönül almanın hikmetleri bitmez. Ne mutlu iyilik yapıp gönül alanlara. Müjdeler olsun cennetin “İyilik Kapısı’ndan” girenlere…

Yazarın Diğer Yazıları