Huriye Gürbüz Türkoğlu

MODERN DÜNYA 'ZÜHT'ÜN NERESİNDE?

Huriye Gürbüz Türkoğlu

Terim anlamıyla züht; dünyaya ve maddeye hak ettiğinden fazla değer vermemek; tamahkâr, menfaatperest ve bencil olmamak; kanaatkâr olmaktır. Hayatlarını züht anlayışı üzere yaşayan kimselere ise “zahit” denir.

Bununla birlikte zühtte maddi varlık olarak dünya, tamamıyla kendinden kaçılacak bir şey de değildir ve züht, ancak sahip olunan bir şeyden kendini mahrum edince bir mana ifade eder. Yani esasen yoksulluk içinde tam bir zahitlik söz konusu değildir. Nitekim malı mülkü olmayana “zahit” değil, “fakir” denir. Züht ise mecburen aza kanaat değil; iradi olarak, kendi isteğiyle kalbi maddi zevklere esir olmaktan uzak tutmaktır.

Öyleyse züht, fakirlik değil; zengin-fakir her Müslüman’a gereken kalbî bir tavırdır. Dolayısıyla burada zahitliğin, maddeden uzaklaşmak ve bilfiil dünya hayatını terk etmek demek olmayıp, aksine dünyanın tam içinde bulunmak suretiyle yaşanabilecek bir hâl olduğunu ifade etmemiz gerekmektedir. Zira eğer gerçekten dünya, kişiyi nefsî ihtiraslara götüren ve bu yüzden de mağlup edilmesi gereken bir düşman ise, onu önünden kaçarak değil, içinde kalıp zararlarıyla bizzat savaşarak alt etmek daha doğru değil midir? Çünkü “mâsivâ” dediğimiz “Allah’ın haricindeki maddi âlem”i yenmek, onlardan kaçarak değil, durup dinlenmeden onlarla mücadele edip pençeleşmekle mümkün olur.

Bu bağlamda “İnsanlar içine karışıp da onlardan gelecek sıkıntılara katlanan Müslüman, insanlara karışmayıp onlardan gelecek sıkıntıya sabretmek durumunda olmayan Müslüman’dan daha hayırlıdır.” hadisinde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bizi, dünya içinde fakat dünyaya karşı olan bir züht anlayışına teşvik ettiğini anlayabiliriz.

Peki günümüz modern İslam toplumuna baktığımızda nasıl bir züht anlayışı hâkim ve Müslümanlar’ın zahitlik algısı zihinlerinde ve hayatlarında ne şekilde vücut bulmakta?

Bana öyle geliyor ki günümüz İslam toplumlarında ‘züht’ mefhumu hak ettiği değeri alamamakta olup, özüne erişilemeyen ve yalnızca zahirde kalan bir züht anlayışı hâkim durumdadır. Günümüzdeki Müslümanlar maalesef, birtakım söylem ya da faaliyetlerle ucuz yoldan ruhlarını arındırdıklarını sanmaktadırlar ve bu da zahidâne bir hayat yaşamak şöyle dursun, toplumsal etik kurallarını uygulamada ve zaruri ibadetleri yerine getirmede dahi sloganik ve özden uzak bir hüviyete bürünmelerine sebep olmaktadır. Tabi bunlar biraz da ihsandan uzaklaşmamızla alakalı aslında. İhsan, kişinin Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmesidir. İşte günümüz Müslümanlar’ının züht anlayışındaki bağnazlık ya da öze inememe hâlinin altında yatan asıl sebeplerden birisi de; ihsandan uzak, sadece gösterişte kalan bir kulluğa yeltenmeleridir.

Ne yazık ki günümüz Müslümanlar’ı, artık sosyal medyadan da rahatlıkla şırınga edilebilen materyalizmin kıskacına takılmış olup, farkına dahi varmadan kapitalizmin boyunduruğu altına girmişlerdir. Bu da bizi değerlerimizden, özümüzden, zühtümüzden yüz çevirmeye sevk etmekte ve zahidâne bir yaşamı adeta hayatın içine zerk ederek yaşayabilmekten de mahrum bırakmaktadır.

Hâlbuki içinde yaşadığımız çağın bize sunduklarına ve gereklerine göre bir züht hayatı yaşamak da pekâlâ mümkün görünmektedir. Nitekim geçtiğimiz haziran ayında vefat eden İslam Bilim Tarihi araştırmacısı ve büyük Türk bilim adamı Prof. Dr. Fuat Sezgin’e “Bu kadar fazla ve faydalı eseri nasıl yazdınız?” diye sorduklarında: “Hakiki bir züht ve güzel bir sabırla.” cevabını verir. Onun zühtünün tasavvuftaki zühtle aynı şey mi olduğu sorulduğunda ise: “Evet, tasavvuftaki züht ama ilim adamının yapması gereken zühttür.” diye yanıtlar ve şöyle devam eder: “Benim için züht şudur; vaktini boşa harcamamak, yemek ve uyumak için fazla zaman ayırmamaktır.” Öyle ki Fuat Sezgin yazacağı kitap için araştırması gereken el yazmalarını bile kütüphanelerin temizlik günlerinde incelediğini, böylece onları aramakla zaman kaybetmeyip vakitten tasarruf ettiğini söyler. Hatta O, zamanına öylesine kıymet vermiştir ki Almanya’ya gidip görevine başladığında, maaşını konuşmak üzere milli eğitim bakanı kendisini çağırdığı zaman, “Benim vaktim o kadar bol değil, ömrüm kısa.” diyerek maaş miktarını görüşmeye dahi gitmemiştir.[1]

Öyle anlaşılıyor ki, Fuat Sezgin’in İslam bilimler tarihine yaptığı hizmetlerinin ve onca kıymetli eserinin temelinde, kendince anlamlandırdığı zühtü ve bu zühtünü faydalı bir hayat anlayışına dönüştürmüş olması yatmaktadır.

Sufi yazar Robert Frager’in “züht” benzetmesi ise ‘zühtün zamanlar üstü bir kavram olup, her dönemde yaşatılabileceği’ düşüncemizi destekler niteliktedir: “ Allah’a götüren yolun özü aşktır ve züht de ancak aşk yoludur. Aşk ise her şeydeki iyiyi ve güzeli görebilmektir. Her şeye ibret nazarıyla bakıp ders alabilmek, Allah’ın her konudaki lütuf ve cömertliğini görebilmek ve ihsan ettiği her şeye şükredebilmektir. Bu, Hak aşkına giden yolun ilk adımıdır ve aşkın sadece ufak bir tohumudur.”[2]

O halde, zahidâne bir hayat yaşayabilmemiz için içimizde her şeye, tüm mahlukata ve başta onları Yaratan’a karşı bir aşk ve tefekkür nazarı olmalıdır ki dünya hayatını, onun esiri olmadan; fakat onu esir yaparak zühtümüze ulaşmada destekleyici bir vasıta kılabilelim.

Muhabbetle…

[1] Bkz. Fuat Sezgin, İslam Bilimler Tarihi Üzerine Konferanslar

[2] Prof. Dr. Robert Frager, Aşktır Asıl Şarap, çev. Ömer Çolakoğlu, s.31

Yazarın Diğer Yazıları