Mehmet Kaçar

Çekirdeğe (gene) dokunmayı Allah yasaklıyor?

Mehmet Kaçar

Son onlu yıllarda, canlıların gen haritası ile oynanmaya başlandı ve yakın bir zamanda maymunlardan askerler görürsek şaşırmamak gerekmektedir. Çünkü Çin’liler bu konuda epey bir mesafe almış durumdalar. Yani insan Maymunlar cehennemini yaşamaya doğru hızla ilerliyor.

Bugün, koyunların, tavukların, sığırların genleri ile oynanmaktadır.

Bitkilerin çekirdek yapıları içerisinde bulunan gen haritaları ile oynanmaktadır. Bu yolla verim elde edilirken, insan sağlığı ile oynanmış olunmaktadır.

Oysa Kur’ân-ı Kerim Fatır suresinde çekirdek ve genlerle oynanması gerekliliğinden bahsedilmektedir. “Ve mâ yestevil bahrani, heza azbün füratün sâiğün şerabühü ve haza milhun ucâcün, ve min külli te’külüne lahmen tariyyen ve testahricune hılyeten telbesüneha, veteral fülke fihi mevahıra litentegu min fadlihi ve lealleküm teşkürün. Yülicüllleyle finnehari ve yülicünnehari ve yülicünnehare filleyli, ve sahharaşşemse  velkamera, küllün yercin liecelin müsemma, zelikümüllahu rabbüküm lehül mülkü, vellezine tedune min dunihi ma yemliküne min kıtmirin/ Şu iki çeşit su kütlesi birbirine eşit olmaz; birsi tatlıdır, susuzluğu giderir ve içimi güzeldir, ötekisi ise tuzlu ve acıdır. İkisinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyaları çıkarırısınız. Gemilerin denizi yararak gittiklerini görürsün ki bu da O’nun lütfuna nâil olmanız ve O’na şükretmeniz içindir.
Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye katıyor. O güneşi ve ayı da buyruğu altına almıştır; her biri belirlenmiş bir vadeye kadar kendi yolunu izler. İşte rabbiniz Allah budur, mülk O’nundur. O’ndan başka yalvarıp durduklarınız ise bir çekirdek zarına bile hâkim olamazlar. “ (Fatır: 12-13)

“Su kütlesi” diye tercüme ettiğimiz bahr=deniz kelimesi Arapça’da büyük sular için kullanılır. Yani denizler, okyanuslar için kullanır.

Kur’ân’da da gerek nehir gerekse deniz anlamında kullanılmıştır. Fatır Suresi 12. âyeti kerimede varlıklar âlemindeki rabbânî bir hikmete, onların farklı özelliklerle ve benzer özelliklerdeki farklı nevilerle birbirinden ayırt edilebilmesi biçiminde özetlenebilecek tabiî-ilahî kanuna değinilmekte; hepsi bir su ile sulandığı halde bazılarının yemişlerini diğerlerine üstün kılma hikmetine temas eden âyette (Ra’d 13/4) olduğu gibi burada da yüce Allah’ın yaratılışındaki sanatın inceliklerine dikkat çekilmektedir (İbn Âşûr, XXII, 279).
Râzî deçoğu müfessirlerin bu âyette iki tür su örneğine iman ile küfür veya mümin ile kâfir arasında bir mukayese yapılması için yer verildiği tarzında bir yorum yaptığını hatırlattıktan sonra kendi görüşünü şöyle açıklar:

Görünen o ki burada kast edilen, Allah’ın kudretine başka bir delil göstermektedir. Şöyle ki, iki büyük su kütlesi görünüşte birbirine benzemekte, fakat sularının özellikleri açısından birbirinden farklılık taşımaktadır. Bu farklılıklarına rağmen ikisinde birbirine benzer durumlar da vardır; meselâ ikisinde de taze et bulunmakta, ikisinde de taze süs eşyası çıkarılabilmektedir.
İki benzerde farklılıklar meydana getirebilen ve iki farklı şeyde benzerlikler var edebilen, ancak fiillerinde muhtar ve mutlak sahibi Allah olabilir.

“İki su kütlesinin bir olmadığı”na işaret etmesi de O’nun eşsiz kudretine ve iradesinin her yere nüfuz ettiğine delildir (XXVI; 10-11; ayrıca bk. Furkan 25/53).

Birçok âyette belirtildiği üzere insanlara büyük yararlar sağlayan gemilerin sularda yüzdürülmesi de Allah’ın koyduğu yasalar sayesinde gerçekleşmektedir. İbn Âşûr; “denizi yararak” şeklinde tercüme edilen kısımda geçen zarfın burada  –Nahl suresinin 14. âyetindekinden farklı olarak- öne alınmasının ve “O’nun lutfuna nâil olmamız” diye çevrilen cümlenin başında vav harfinin bulunmamasının sebebini şöyle açıklar:

Nahl  süresinde amaç Allah’ın kullarına sağladığı nimetleri hatırlatmak, burada ise amaç kendi sanatının inceliklerine  ve kudretinin delillerine dikkat çekmektir(XXII; 280-281. Gecenin gündüze, gündüzünde geceye katılması hakkında bk. Âl-i İmrân 3/27; İsrâ 17/12.

Güneşin ve ayın belirlenmiş vadeye kadar kendi yolunu izlemesi hakkında bk. Ra’d 13/2, ayrıca bk. Yâsin 36/38-40).

Yazarın Diğer Yazıları