Mehmet Kanmaz

Duruşumuz Nerde Nasıl Olmalı

Mehmet Kanmaz

Değerli dostlar; Müslümanın hayatı seviyeli, ölçülü ve şahsiyetli olmalı, nerde nasıl hareket edeceğini bilip önemli bir davanın içinde mücadele ettiğinin şuurunda olmalıdır.

Bu anlamda davası için diklenmeden, dik duruşunu her vakit ve her mekanda gösterebilmelidir.

Konunun daha iyi anlaşabilmesi için İslam tarihinden örnek vermek istiyorum; İşte İslam tarihinde önemli bir yeri olan Uhud savaş alanı içinde bulunan Okçular Tepesi’de savaşa katılan sahabelerin imtihanı olup tamda aldığın görevi yerine getirme hususun’ da ibretlik bir durum olup bu duruşun nerde, nasıl olacağıyla ilgili önemli bir hadisedir. ... ...

Konuyu biraz daha açayım...

Uhud savaşında; Okçular Tepesinde olanlardan beklenen “savaşmak” değil, teyakkuzla duruştur. Duruşu kaybettiren gözün “galibiyet” ve “ganimete” kaymasıdır.

Ne ki göz kaydı, gönül kıpraşmaya başladı; zira gönül gördüğü ile değişmeye başlar. Gözünü koruyan gerçekte gönlünü korur.

Nazarlar dışa, sebeplere, görünüre dalınca veya sahici sanınca sınanmayı unutur, gevşer. Şekilde saklı öz; özden sümbüllenen şekil; tepe bakış ve tepe duruş.

Okçular Tepesi o güne ibret ve ders olduğu gibi bugüne ve bundan sonraki günlere ibret ve ders. Lüzumsuzluğa fazla bakış, düşüş emaresi, kayış belirtisi, sallanış sancısı, savruluş hali.!

Vazife büyük; dar geçitte ciddi duruş, düşmana geçit vermemek. İstikametli bakış istenen, celalli dikleniş.

Gönülde günde kaç savaş sahnesi yaşanıyor, kaç meydan muharebesi gerçekleşiyor; çoğu gördüğünden dolayı, duyduğundan dolayı, zannından dolayı..!

Boş kalan gönül tepesi insi ve cinni şerirlerin saldırısına uğruyor; trafikte akarken, yolda yürürken, sosyal medyaya bakarken, vitrinleri seyrederken, alış-veriş yaparken, ekranlara kilitlenmişken...

Namaz zamanında cemaatle kılınmaz oluyor, zikir azalıyor, tefekkür öteleniyor, sohbetler sulanıyor, haller kayıyor...!

Değerli dostlarım; Yine bir şeyler oluyor, bir şeyler yapılıyor; özden uzak, samimi olmayan, sahih olmayan.

Netice olmayan işler, deva olmayan işler, zamana cevap vermeyen işler..! Çokluk gürültüsü, zahir büyüsü, meta aldatıcılığı; Boş kalmış tepe haller. Akıl rehberliğinde, istikamet tepesine çıkmak zor, ondan zoru o tepede durmak; tevhidi emirden başka bir şey yapmamak.

Bu zorluktan olsa büyükler hep korkmuş, ümit kanatlarla da korkmuş. Zamanın büyüsüne kapılanları görünce korkmamak mümkün mü? Sahne ürkütücü ve korkutucu..! Tasvire gerek var mı; görüyoruz, duyuyoruz, belki bilmeden  O hal içindeyiz..!

Ne ki nefsine söz söyleme cihadı büyük cihad olma önceliğini yitirmedi, yitirmeyecek de.

Putlara sövmek de seviyor görünmekte gönül Mekke’sini fethe engel, Okçular Tepesi; hakikat mihverine giden yolda önemli bir durak,

O durakta talimden çabuk geçilirse hakiki “Galibiyet” ve “Ganimet” uzak değil.

Elhasıl; değerli dostlar kendimizi bir sorgulasak ömrümüz sürecinde bize yüklenen görevleri ifa ederken nerde nasıl dik durabildik mi…? Kendi temel değerlerimizde merkez yaptığımız mihenk tepelerinde  inadına durmamız gerekirken yoksa neme lazım deyip hep terk eden mi olduk…?

Yazarın Diğer Yazıları