Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Ekmekle Oynamak

Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı

Geçen hafta pahalılıktan şikâyette bulunmuştum. Bu şikâyetimin temelinde ise ekmek vardı. Hepimizin bildiği gibi ekmek, ister zengin olalım, ister fakir; hiç birimizin göz ardı edemeyeceğimiz günlük ihtiyaç maddelerimizin başında gelir. Genel olarak bütün yiyecek maddelerini düşünsek ve en sevdiğimiz bir yiyeceği dahi her gün yeme durumunda olamayız. Fakat ekmek deyince ondan vazgeçmemiz veya ‘ne olacak canım bugün de ekmek olmayıversin’ veya ‘bu öğünümüzde de ekmek yemeyiverelim’ diyemeyeceğimiz bir ihtiyaç maddesidir.

Fakat ne yazık ki, onun da bizden uzak tutulmaya çalışılmakta olduğunu görmekteyiz. Günümüzde satılan ekmeklere baktığımızda ‘buğday ambarı olan ve en azından bütün Türkiye’mizde böyle bilinen Konya’mızda fırınlarda ve bakkallarda satılan ekmeklere bir baktığımızda neredeyse satın almaktan vazgeçecek duruma gelmekteyiz. Sebebi ise ekmeklerin gerçek anlamda pişirilmemiş olmasıdır. Çünkü her bir ekmek bir hamur topudur, iyi pişirilmemiştir.

Acaba yeterli bir pişkinliğe sahip mi acaba düşüncesiyle elimizle bir sıkıştırsak o ekmeğin tavanının tabanı ile birleştiğini görürüz. Çünkü ekmekler gerçek anlamda pişirilmemektedir. Zira sadece hamurların yüzü kızartılmakta ve içi pişmemektedir.

Şöyle çocukluk yıllarımı hatırlıyorum da odun yakılarak yapılan ve onun ısısında pişirilen ekmek fırınlarının önünden geçerken bile insanın burnuna taze ekmek kokusu gelir ve Konya tabiri ile ‘ekmek burnumuza tüterdi”.

Bilindiği gibi o yıllarda ekmekler, çarşı fırınlarından ayrı olarak ve daha çok, evlerde tandırlarda, evin hanımları tarafından hazırlanıp yapılmakta idi. Özellikle Şehir merkezinde evlerde yapılan ekmekler tandır dediğimiz çamurdan yapılmış, üstü açık ve dibe doğru genişleyen yuvarlak duvarlı bir ekmek pişirme aracında yapılmakta idi.

Tandır, önce içinde yakılan odun ve ateşi ile ısıtılır ve hazırlanan hamur bir miktar yayılarak açılmak suretiyle tandırın iç duvarına yapıştırılırdı. Pişince de yerinden çıkarılarak yemeye hazır hale getirilirdi. Bunları yapanlar da annelerimizdi. Bilenlerin ağızları sulansa da tandır ekmeğinin ayrı ve özel bir lezzeti olduğunu söylemekte bir mahzur görmüyorum.

O yıllarda çarşıdan alınan ekmeklerin pişkin olmasına dikkat azami derecede dikkat edilirdi. Çünkü zabıtanın kontrolü sıkı ve dikkatli idi. Öğretmenlerimiz bile, ekmek alırken iyi pişip pişmediğini kontrol etmemizi ister ve üzerine elinizle bastığınızda eğer tekrar kabarmaz ve yapışır kalırsa o ekmeği almayın, çünkü içi pişmemiştir, derlerdi.

Günümüzde acaba ekmeğin iyi pişip pişmediğine bu şekilde bakma cesaretini kendinde gören bir kimse bulunabilir mi? Sanmıyorum. Çünkü görebildiğim kadarıyla bütün ekmekler aynı. Zira hepsi elektrikli fırınlarda pişirilmekte ve yüzü kızarınca da tamamen piştiği kabul edilerek çıkarılmaktadır. Yüzünü gören bizler de onları pişmiş zannederek veya mecburen satın alarak evlerimize götürmekteyiz.

Bence bütün vebal ve sorumluluk, ekmeği böyle yapanlarla birlikte bunları kontrol etmekten sorumlu olanların boynunadır.

Yazarın Diğer Yazıları