
Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun?
Ramazan Sayar
1950 yılının sonları. Rahmetli babam Ali SAYAR, Konya İli Bozkır İlçesi Yelbeği köyü muhtarı Mehmet ÇELİK'in evinde düğüne gelen "Bozkır Ekibi" nden dinleyip çocukluk dönemimde kendisinden duyduğum bir ağıt.
Bu ağıt Kayseri İli Tavas İlçesi Kuruköprü köyünden Ali ile Öksüz Emine'nin evliliklerinden sonra yaşanan acıları dile getirmektedir.
Ali köy bütçesinden köyünde İmam Hatip'lik yapmaktadır. Ancak düğün borçlarını ve ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
Kendisi gibi aynı durumda olan bir arkadaşı ile birlikte İstanbul'a çalışmaya giderler.
Bir zaman sonra Ali'nin arkadaşı köyüne döner. Ancak Ali aradan yedi yıl geçmesine rağmen hala köyüne dönmez.
Köyde dedikodular başlar. Eşi Öksüz Emine onüç yaşından yirmi yaşına gelmiştir.
Eşi Ali'yi bulmak için çareler düşünmeye başlar. Takılarını, zinetlerini satar. Parasını köyünden Ali'nin seslerini iyi tanıdığı iki arkadaşını İstanbul'a gönderir. Onlara şu şekilde tenbihte bulunur:
"Siz İstanbul'un bütün camilerinde ezan vakitlerinde ezan okuyun. Sala verin. Eğer sağ ise o sesinizden tanır ve sizi bulur." der.
Öksüz Emine'nin isteğini yerine getirmek için Ali'nin iki arkadaşı İstanbul'a gider. Bütün camilerde ezanlar okurlar. Salalar verirler. Ama Ali yine bulunmaz.
Köye dönerler. Bunun üzerine Öksüz Emine eşi Ali'den umudunu keser. Dayanacak gücü, söyleyecek sözü kalmamıştır. Gönlünden, dilinden nameler dökülür. Ağıtlar yakar…
Şimdi Öksüz Emine eşi Ali için neler terennüm etmiş. Acısını nasıl dile dökmüş... Dinleyelim:
YARİM İSTANBUL'U MESKEN Mİ TUTTUN?
Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun?
Gördün güzelleri beni unuttun.
Sılaya dönmeye yemin mi ettin?
Gayrı dayanacak özüm kalmadı.
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.
Yarim sen gideli yedi yıl oldu.
Diktiğin fidanlar meyveye döndü.
Seninle gidenler sılaya döndü.
Gayrı dayanacak özüm kalmadı.
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.
Yarimin giydiği ketenden gömlek.
Yok imiş dünyada öksüze gülmek.
Gurbet ellerinde kimsesiz ölmek.
Gayrı dayanacak özüm kalmadı.
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.
İğde çiçek açmış dalları götürmez.
Dağlar diken olmuş kervan oturmaz.
Benim bağrım yufka sitem götürmez.
Gayrı dayanacak özüm kalmadı.
Mektuba yazacak sözüm kalmadı.
Araştırmalarımda bu ağıtın hikayesini yazılı edebiyatımızda yukarıda kaleme aldığım gibi göremedim. Ancak sözlü edebiyatımızda zaman zaman bu şekilde dile getirildiğini duydum.
Bundan dolayı hikayeyi kendi düşünce ve gönül dünyamda olgunlaştırdım, potamda erittim ve bu şekilde yeni bir damak tadı ile sunmaya çalıştım.