Mehmet Kaçar

Hiç bir kimsenin yerine başkası kabul edilmez!

Mehmet Kaçar

Ehlisünnette şefaat var mıdır? Varsa kimler nasıl yapacaktır?

Biz Ehlisünnet inancını ve itikadını kendine inanç olarak kabul edenler göre, şefaat haktır ve Allah’ın iznine bağlıdır. Hâl böyle iken, bir kısım Ehlisünnet muhalifleri şefaati ink3ar etmekte ve şefaate inananları şirke düşmekle itham etmektedirler. Yani onlara göre, bütün Ehlisünnet mensupları şirke düşmüştür ve müşriktir denilmektedir.

Ehlisünnet muhalifleri bugünde bunu mağribi bulmuş gibi ısıtıp ısıtıp ehlisünnet itikadına saldırarak pirim yapma peşindeler.

Oysa Şefaat; Bir kimsenin suçunu affettirmek ve kendisinden cezayı kaldırmak için o kişi hakkında yapılan bir istektir.

Biraz daha açacak olursak: Ahiret günü bir kısım günahkâr müminlerin affedilmeleri ve itaatkâr müminlerin yüksek mertebelere ulaşması için başta Peygamberimiz (S.A.V) ve diğer büyük zatların Allahu Teâlâ’ya niyaz ve dualarıdır.
Bizlerin inancı olan Ehlisünnet itikadına göre, şefaat haktır ve Allah’ın iznine bağlıdır.

“Hem öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez. Kimseden bir şefaat kabul edilemez, kimseden kurtuluş bedeli alınmaz ve hiç kimseye yardım da edilmez.”(Bakara :48).

Bu ayeti kerime mealinde adı geçen gün, son derece korkunç, şiddetli ve dehşetli kıyâmet günüdür. Burada, insanların o günde içine düşecekleri perişanlık, acizlik ve çaresizlikten kimseye zerre kadar fayda sağlamayamayacağı bir gündür. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur: 

“Resûlüm! Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen bilir misin? Sonra bilir misin sen, nedir o hesap ve ceza günü? O, kimsenin kimseye faydası olmayacağı bir gündür. O gün bütün emir, hüküm ve yetki yalnız Allah’ındır!” (İnfitâr 82/17-19).
“Şefaat”, “günahkâr bir müminin affedilmesi veya daha yüksek derecelere yükselmesi için mânevi mertebesi yüksek olan birinin ona dua etmesi ve dilekte bulunması” mânasına gelir. Bir kısım âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler kıyâmet günü Allah’ın izni ile günahkâr müminler için şefaatin geçerli olduğunu haber vermektedir. (bk. Bakara 2/255; Tâhâ 20/109) ilgili âyetlerin tefsirinde bu konuda temas edilecektir. Dolayısıyla burada şefaatin kabul olunmaması, özellikle Kâfirler hakkında olup âyetin hit3abı olanlara mahsustur. (Kurtubî, el-Câmi’, I, 379; Elmalılı, Hak Dini, I, 345)

Âyetin nüzul sebebi şöyledir: İsrâiloğulları: “Bizler Allah’ın oğulları, dostları ve peygamberlerinin çocuklarıyız. Bu sebeple babalarımız bize şefaatçi olacaklardır” diyorlardı. Allahü Teâlâ bu âyeti kerimede, kıyâmet günü onlardan fidyenin de şefaatlerin de kabul edilmeyeceğini bildirmiştir. (Kurtubî, el-Câmi’, I, 381)

Âyette özellikle “şefaat, fidye ve yardım”ın olmayacağı söz konusu edilmiştir. Zira bunlar, insanların dünyada çok önem verdikleri konulardır. Zor durumda kalan bir kimse ya şefaat veya fidye yahut da birinin yardım etmesiyle ancak kendini kurtarma imkânı bulabilir. Bunların hiçbirinin bulunmadığı kıyamet gününde, kâfirlerin asla kurtulma imkânı olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

İşte şefaat yok diyenler bu durumu kendilerince kabul etmemektedirler ve kendilerince böyle bir itikadın olamayacağını sürekli gündeme getirmektedirler.

Yazarın Diğer Yazıları