Mehmet Kaçar

Kentte insanda ağaçta yalnız!

Mehmet Kaçar

Chicago Üniversitesi tarafından yaptırılan bir araştırmada ağacın (ormanın) insanları ruhen dinlendirdiği ve bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı insanlara direnç kazandırdığı tespit edilmiştir.

Yani orman içerisinde yürüyüşler, tabiatta gezmeler, ormanla iç içe baş başa yaşamak ve insanların yaşadığı alanların yeşillendirilmesi insanları fiziki ve ruhsal hastalıklara karşı koruyor. Fakat insan sağlığını tehdit edecek koşullara sahip olan kent hayatı içerisinde bunun ne kadar mümkün olabileceğini de düşünmek lazım.

Bilindiği üzere sanayileşme ile birlikte insanlar şehir hayatının albenisine kapıldılar ve köylerden kente, ormanlardan beton yığınlarına doğru bir göç başlattılar ve yine insanlar tabiatla iç içe yaşamanın zorluklarından, şehrin köye uymayan zorluklarına doğru yürüyüşe geçtiler. Köyden ve ormandan kente, betona doğru bir göç başladı ve insanlar ışıltılı hayatların kendilerini daha mutlu edeceğine inandılar. Fakat şehir filmlerde sergilenen albenili hayatlardan ibaret değildi. Burası bitmek tükenmek bilmeyen bir rekabetin ve hayallerin çalınan kalabalıkların yaşadığı bir alandı. Şehir hayatı dik bir rampayı tırmanmak kadar zor bir hayatı içermekteydi. İçerisinde milyonlarca risk barındıran bir hayattı şehir.

İnsanlar, şehir hayatları üzerine pembe hayaller kurarak geldikleri kent hayatında, fabrika artıklarının, egzoz gazlarının, stresin, gürültünün, trafiğin, betonun altında ezildiler ve sağlık sorunları yaşamaya başladılar. Ağır koşullarda çalıştılar ve yeşile, doğaya, temiz havaya, kirlenmemiş toprağa ve yiyeceğe kursaklarına giren ekmek kadar ihtiyaçlı olduklarının farkına vardırlar ve bu ihtiyacı giderebilmek için şehrin göbeğine parklar, yeşil alanlar inşa ettiler. Ağaçları vatanından söküp, fabrika artıklarının, betonlaşmanın kirlettiği ve gökdelenlerin gökyüzüne doğru yükselerek tertemiz gök mavisini kapattığı alanlara diktiler ve onları kendi kaderlerine ortak ettiler.

İnsanlar balkonsuz evlerde nefes alamaz hale geldiklerinde parklara koştular, burada güçlükle ayakta duran ağaçların gövdesine yaşlanarak rahatlamaya çalıştılar.

Yani doğadan kaçan insanlar doğayı ayaklarına getirmek istediler ve evlerinde çiçek saksılarında çiçekler yetiştirdiler, kentin varoş denilen çıkış noktalarına, kaldırımlarına ağaçlar diktiler, ama bunlar hiçbir işe yaramadı.

İnsanların sürdürülebilir bir yaşamı için elverişli olan tabiat aynı zamanda bireylerin hayal dünyalarını ve bilgelik yanlarını geliştiren bir güçtü ve ihtiyaç olabilecek her şeyi içinde barındırmaktaydı. Fakat insan doğayı acımasızca tahrip etti, yaktı, yıktı ve kesti. Bütün yaşam kaynaklarını kurutarak dünyayı her geçen gün daha da yaşanmaz hale getirmekte.

Ağaçların, yakılıp, kesilmesi, bitki türlerinin yok edilmesi, toprağın kirletilerek çoraklaştırılması, su kaynaklarının bir bir yok olması, insanı bedenen ve ruhen dirençsiz hale getirdi. Anlayacağınız insan tutunduğu her dalı kendi elleri ile keserek, kendi sonunu hazırlamaya devam ediyor.

Şehrin boğucu, sıkıcı, stres dolu atmosferinden kurtulmak isteyen insanlar yol kenarında terk edilmiş ağaçlarla buluşup burada vakit geçirmeye çalıştılar.

İnsanın bu ihtiyacını dikkate alan yerel yönetimler ve şehri eminler, cadde boylarını yalnızlaştırdıkları ağaçlarla donattılar.

Dinlenme tesisleri ve parklar inşa ettiler…

Ancak vatanından, doğal yaşamından temin havadan koparılan ağaçların şehir hayatına uyum sağlaması mümkün değildi.

Ağaçlar da, insanlar gibi başlarını eğdi ve hayata küstüler. Neşelerini kaybettiler ve hayatta ayakta kalmaya çalışıyorlar. Selâm ve Dua ile!...

Yazarın Diğer Yazıları