
Mealci birisi ile karşılaşınca sünnet inkârcılığını net öğreniyorsun!
Mehmet Kaçar
Adam söze şöyle başladı. Ben her gün meal okuyorum. Kur’ânı duvara asmaktan kurtardım. Bu aşaman sonra çok tehlikeli soru soruyor. Kur’ân yeterli değil mi? BU soru gerçekten çok tehlikeli bir soru. İnsan ne cevap vereceğini dahi kestiremiyor. Sonra hemen ekliyor. Abdestin farzı kaçtır. Dört dediğinde hemen ekliyor bu yetmiyor mu? Buhârîye müracaat edip azgının içini, burnun içini, kulağının içini yıkıyorsun? Meal okuyorum ve yeterli oluyor deyince, ben dedim ki 5 Vakit nazın rekatları, zekatın ne kadar verileceği gibi detay konular ne olacak deyince hemen o zaman Buhâri’ye mi baş vuralım dedi. Zaman kısa olduğu için tartışmadım ve ekledi, namazda, ettahiyyatü, salli barik okunuyor, bunlar hepsi Buhâri’den ve Kur’ânda yoktur, Peygamber Efendimiz zamanında mezhep yoktur, Atalarımızın dini üzereyiz diyorlar. Bu ayetle yasak edilmiştir dedi. Ben oradan zorunlu olarak ayrıldım.
Şimdi gelelim, mealcilik ne demek, ne zaman ortaya çıktı ve aslı esası nedir?
Efendimiz (S.A.V) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Haberiniz olsun, koltuğa kurulmuş, karnı tok birinin, ‘Kur’an bize yeter, onda ne varsa sadece onu alır, onunla amel ederiz, demeleri yakındır. Öyle diyenlere yetişirseniz, onlardan sakınınız.” Gerçekten de Kur’ân bize yeter cümlesi çok tuzak bir cümle olarak karşımıza çıkıyor.
Geçmişte mealciler kimlerdi? Hz. Osman(r.a) zamanında Mısır’da örgütlenen ve Hz. Osman(r.a)’ı şehid eden Peygamber (S.A.V) Efendimizin hadisi şerifleri inkâr eden Harici sapıkları ile “Günah işleyen kâfir olur” diyen sapık Mutezile mezhebinin görüşlerine dayanan Ehl-i Sünnet Mezhebi münkirleri Selefiyeci sapıklara Mealciler denir.
Harici kâfirleri Peygamber(S.A.V) Efendimizin hadisi şeriflerini kabul etmeyip: “Bize Kur’ân yeter, biz hadisi şerifleri kabul etmiyoruz. “dedikleri için Hz. Ali (k.v) bunların kâfir olduklarına dair fetva vermiştir. Bu sebeple daha sonra Hz. Ali(k.v)’yi de bunlar şehit etmişlerdir.
Bu sapık mealciler kendilerini yeni bir çığır açmış gibi gösterseler de kökenleri çok eskilere dayanmaktadır. Ehl-i Sünnet alimleri aleyhindeki delilleri de, o zamanki sapık mezheplerden olan; Harici, Mutezile, cebriye gibi Ehl-i Sünnet düşmanı mezheplere dayanmaktadır. Bu kimseler, temiz kalbli ve imanlı kimseleri ikna edip saptırmak için;
-“Dininizi neden doğrudan Kur’ân’dan öğrenmiyorsunuz da, bu mezhebe tabi oluyorsunuz?”
gibi sözlerle yanıltmaya ve sırat-ı müstâkimden ayırmaya çalışmaktadır. Bunların destekçileri olan bazı ilahiyatçı naylon hocalarda, ilahiyat fakültelerinde okuyan bir kısım öğrencilere virüslerini bulaştırmaya devam etmekte oldukları görülmektedir.
Doğrudan Kur’ân’dan hüküm çıkararak İslamiyeti yaşamanın doğru olacağını, dört hak mezhebe uymanın yanlış olduğunu iddia eden Mealciler, birbirine uymayan yüzlerce Kur’ân mealleri ile güya, Müslümanları doğru ibadet etmeye yönlendirerek, kolu kanadı kırılmış insana benzetmeye çalışıyorlar. Yani; “kaş yapıyoruz” derken, göz çıkarmaktadırlar. Bu şekilde telkinlerle Müslümanları, ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı’nın takip ettiği ve Kur’ân-ı Kerimin sırat-ı müstekîm olarak belirttiği, ehl-i sünnet yolundan ayırmaya çalışıyorlar.
Bunlar önce hadisi, sonra peygamberi ortadan kaldırıp, peygambersiz bir din anlayışının temellerini atıyorlar.
Bunların yaptıkları işin misali; hasta adamın, doktora gitmeyip bir eczaneden rastgele ilaç almasına benzer ki, işin içerisinde şifa bulmak yerine zehirlenmekte vardır. Nasıl ki, midesi ağrıyan kimsenin aspirin aldığında, şifa bulacağını sandığı yerde mide kanaması geçirip ölümle karşı karşıya kalması gibi, mealcilere uyan kimseler de işin akibetinde ne yapacağını, nasıl amel edeceğini bilmeyerek, şaşkın bir halde şeytanın kayığına binerek helak olmakla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Allahu Teâlâ, Rasulüne tabii olmanın önemini şu ayeti kerimede, belirtmektedir: Mealen:-“Gerçekten Allah’ı ve ahret gününü ümit edenler ve Allah’ı çok ananlar için, Allah’ın Rasulünde sisin için çok güzel örnekler vardır..(el-Ahzab, 21)
Mealci “ben ulemanın gurubuna değil de, ne dediğine ve görüşlerine hangi ayet ve hadislere dayandırdığına bakarım.” diyor.
Bunlara buradan soruyoruz; Eğer sözleriniz doğru ise, İmam-ı Azam hazretleri ve diğer mezhep imamlarına neden tabii olmuyor da muhalefet oluyorsunuz? Çünkü onların Kur’ân’a ve hadisi şeriflere dayanmayan hiçbir içtihatları kesinlikle olmamıştır ve bunun aksini de asla belgeleyemezler.
Melaci, “Ehli Sünnet alimleri masum mudur? diye sorarlar.
Rasulullah hariç, Ehl-i Sünnet alimleri ismet sıfatına sahip değiller ancak; onlar fasık da değiller.Ehli Sünnetin yanlışlarından kasıt edilen ise, Kur’ân ve Rasûlullah’a sataşmaktan başka bir şey değildir. Çünkü bizim ehli sünnetten anladığımız, Kur’an’a tabi olmaya ve Rasûlullah’ın sünnetlerini yaşayış yoluna, “Ehl-i Sünnet “ denir. Bu sözü, hataen söylemiş olsanız bile, size bu sözünüzden dolayı, tevbe etmeniz icab etmektedir.
Mealci; “Peygamberler de hata yapar” iddiasında bulunuyor. Ama, enbiyanın yaptığı ictihat hatalarını Allahu Teâlâ’nın düzelttiğini söylemiyor. Şunu iyi bilin ki, Onların içtihat hatalarını Allahu Teâlâ’nın düzeltmesinden dolayı, Peygamberlerin mesajları hatasızdır. Kur’an farklı dillerde olmaz. Ancak farklı dillerdei Kur’anın neali ve tefsiri olur.
İmam-ı Azam da bir insandır. Onun da gayet tabi ki, kişisel ve ictşhat hataları olmuştur ama. O büyük alim salih bir mümindir. Mealcilerin de ifade ettiği gibi onlarında, içtihat hatalarına sevap verilir. Zira onlar, mealci kimseler gibi akla ve mantığa göre hüküm çıkarmadılar. Kur’an ve Sünnete Ashabın icmasına göre ictihat ettiler. Bundan dolayı onların hatalarına da, sevap vardır. İslamiyet hususunda elbette doğruyu bulabilmek için bir kriterin olması gerekir. Bu kriter, Kur’an, sünnet ve icma değilse, o sadece doğru sanılan sapmalar olur o kadar.
Türkiye’de Kur’an tercümesi modası, Misak adında bir Ermeni tarafından başlatılmıştır. Gençlerin önüne Kur’an tercümelerini sürerek, “Öz Türkçe Kur’an okuyunuz, yabancı dil olan Arapça Kur’an-ı okumayınız!” demesi bu millete ihanetten başka bir şey değildir.