Mükremin Kızılca

Arkadaşım Kuyrukkakan

Mükremin Kızılca

Ben bir çocuğum!
Çocukluğum, altmış yıl önce başladı.
Dünya savaşlarının bittiği, dünyalıların savaşsız bir on yıl geçirmelerinin ardından doğmuşum.
O zamanlar köyümüzde telefon, elektrik, cep telefonu, televizyon yoktu.
Elektrik olmayınca fırın, buzdolabı, çamaşır  - bulaşık makinesi, kahve makinesi benzeri beyaz ve siyah eşya da yoktu.
Herkese ilköğretim yeni mecburi olmuştu, sınıfta bazı arkadaşlar bizden beş, hatta on yaş fazlaydı bu nedenle.
Okul harici soluğu her gün sığır ve keçilerin ardı sıra dağlarda alırdık. 
Çocuklar malları öğlen bir pınar başına çekip sulayarak yatırdıktan sonra oyuna girişirdik, oyunlarımız, yalak taş, üçtaş, beştaş, dokuztaş, sapan taşı, lastik taşı gibi taş ve toprakla olurdu. 

Bunlar hep otururken oynanırdı, böylece hem dinlenir hem oynardık.
Sonra kalkar ayaktaki oyunlara geçerdik. Ara kesti, siğnenmeç, kurtarmaç, uzun atlama, bandım geldim, güvercin taklası gibi.

Uzun atlamada yöremizin maki, ardıç, andız gibi kısa, bodur ağaçlarını kullanır üzerlerinden atlama rekorları kırardık.

Siğnenmeç oynarken bu sık makiler bize kalkan olur gerekirse rakiplerimiz günlerce arasa bile bulamazdı. 

Sığırları yaz aylarında dev kaya zincirlerinin arasında yer alan Kuşakpınar’da sulayınca ikiz söğütlerin altında onlar geviş getirirken biz çocuklar kayalara tırmanışa geçerdik. 
Büyüklerin hayal bile edemeyeceği yassı ve dar deliklerden, kaybıncak yerlerden, sabunlu taşlardan geçer ilk geçen olmanın sevinciyle naralar atardık. 

Ama en önemli oyuncağımız kuşlardı. Kuşlardan da kuyrukkakanlar, kaya serçeleri ve gök güdükler gelirdi. Bunların üçü de sarp veya kepir kaya deliklerine yuva yaparlardı, sıvacı gök güdüklerin yuvası bir sarp kaya yüzeyinde testi gibi ilk göze çarpan olurdu. Yukarı salıdan yaylalarımıza kadar hangi kayada sıvacı kuşu / gök güdük yuvası olduğunu bilirdik. 

Kuyrukkakanlar da yuvalarını kurdukları deliklerin ağzına mini say döşerlerdi. 
Kaya serçeleri ev serçelerinin kayalardaki akrabalarıydı.  Karabaşlar, sarı serçeler ve diğerleri ise çalıların en zor yerine yuva kurarlardı. 

Altıncı ay girerken hepsi yetiştirdiği yavrularını yuvadan ayırıp makiden makiye uçuş eğitimi verirlerdi. İşte bizim en büyük oyunumuz onlarla o zaman başlardı. 

Değerli çocuklar!
Bizler altmış yıl önceki çocuklar olsak da hep çocuğuz.
Savaşsız, kavgasız, gürültüsüz ve sevgi dolu bir hayat istiyoruz. 
Bizler, bize ayrılan hayatın büyük bölümünü bitirdik.
Ama sizler bu hayat çırasını yeni yaktınız, o çıra sona gelmeden her saniyesini değerlendiriniz!
Ana babanızı, yakınlarınızı, tüm insanları, doğadaki bütün canlıları seviniz, saygıdan ve sevgiden taviz vermeyiniz!
Okuyunuz; vatana, millete, insanlığa yararlı bir kişi olmak için ömür boyu okuyunuz!
Hedefinizi en yüksek tarzda belirleyiniz!
Ve ona ulaşmakta engel tanımayınız! 

Ha bir de, unutmadan söyleyeyim; ruhen hep çocuk kalınız! 
Büyüseniz de büyüklenmeyeniz! 

Arkadaşım Kuyrukkakan

Bana kayalardan bakan
Arkadaşım kuyrukkakan
Göğe bakan, yürek yakan
Arkadaşım kuyrukkakan.

Siyah beyaz elbisesi
Ta uzaktan gelir sesi
Ensemdedir nefesi
Arkadaşım kuyrukkakan.

Karnı beyaz, sırtı gri
En güzel kuşlardan biri
Zinde tutar beni, diri
Arkadaşım kuyrukkakan.

Asla ağaçlara konmaz
Yuvasını bozan onmaz
Arkadaşım benden sinmez
Arkadaşım kuyrukkakan.

Kayadan kayaya uçar
Ufkuma bir ufuk açar
Yılandan, çıyandan kaçar
Arkadaşım kuyrukkakan.

Ala serçe deriz ona
Çuk delik deyince kona
Dağda eşlik eder bana
Arkadaşım kuyrukkakan.

Yazarın Diğer Yazıları