
Örnekköylü Havva Teyze!
Mükremin Kızılca
Farklılıklar ne güzel bir zenginliktir.
Çeşitli yemek kültürlerinin, müzik geleneklerinin, giyim-kuşam adetlerinin yan yana barış içinde birbirini etkileyerek yürümeleri ne hoştur.
İnsanları sömürmeden, özellerine karışmadan, inançlarına müdahale etmeden, giyim kuşamlarına el atmadan çeşitli medeniyet ve milletleri bir arada tutabilmek ne büyük bir zaferdir. Bunu dünyada tek başına başaran bir tek devlet çıkmıştır; Osmanlılar!
Osmanlıların son, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Anadolu’ya sıkışmış Türk milleti birbiriyle kaynaşmak için daha fazla imkâna kavuşmuştu. Doğudan getirilen Kürt kardeşlerimizle dağların başından, sürülerinin peşinden alınıp getirilen Yörük kardeşlerimiz yan yana ova köylerine dizilmişlerdi. Kendilerine ovanın en mümbit toprakları bol miktarda verilmiş ekip kaldırmaları için serdedilmişti. Ayrıca mallarını otlatacakları geniş meralar da onları bekliyordu.
Bu durum en fazla iç Anadolu’da özellikle nüfus oranının az olduğu Konya yöresinde göze çarpıyordu. Kulu’dan Karaman'a, Akşehir’den Ereğli’ye varış yukarıdaki gibi bir yerleştirme söz konusu olmuştu. Kendi içinde de en büyük yoğunluk Konya’nın kuzey ve batı ilçelerinde dikkati çekiyor. Buralarda adeta bir Kürt, bir Yörük, bir Türkmen köyler dizilmişti.
Daha da ötesi ve örnek bir olay olarak Kadınhanı’na 75 km mesafede Polatlı yolu üzerinde, Altınova üretme çiftliğinin arkasındaki Örnekköy adlı köye Yörüklerle Kürtler iç içe yerleştirilmişler ve huzur içinde yaşamaya başlamışlardı.
Aynı kahvehanede, aynı masa etrafında çaylarını yudumlarken sohbet eden, aynı camide ibadet edip Allaha yakaran ve aynı okulda okuyan çocukları bir arada tutan ve kaynaştıran İslam’dan başka ne olabilirdi?
Bir “Altun Can Hatun” timsali: “Havva Teyze!”
Seyyah ve seyyar bir bohçacı tacir olarak dükkânımızı kamyonumuza yükleyip 25 yıl Konya ve çevresinde ev ev, köy köy, belde belde dolaştık, çoğu zaman yanımda hayat arkadaşım da bana eşlik ederdi.
Bu ticari seyahatlerimizde çok insanlarla alışverişten dostluğa geçtiğimiz olmuştur, işte bunlardan birisi de bir “Altun Can Hatun” timsali Havva Teyzedir.
Köylerin harmanı temmuz ve Ağustos aylarıdır. Bu aylarda yıllık üretimlerinin meyvelerini toplarlar, alırlar ve satarlar, her yerde bir hareketlilik olur. Esnafın yüzü bu aylarda güler. Harman alış verişi meşhurdur: Ekim ayında başlayan bu alış veriş Hazirana kadar sürer ve esnaf, çiftçi - köylü halka harmana mallarını satar onlar da o aylarda borçlarını öderler.
Öyle bir günde vardık Örnekköye, 2005 yılı bir sonbahar ikindisi. Evlerin önü ve avlular buğday yığınlarıyla kaplıydı. Kamyonumuzla dört evin ortası bir sokağa vardık, çayırların üzeri mahsullerle doluydu. Kadınlar güneşten korunmak için duvarın gölgesine oturmuşlardı. Kamyonumu uygun yere park ettim ve neler sattığımızı anons ettikten sonra indim arka tarafı açtım. Her zamanki gibi eşim de yanımdaydı o yerde kaldı ben arabanın içine çıktım malları düzeltmeye başladım.
Kadınlardan birisi: “haden baalım düggan evinize geldi” dedi. Hepsi alış veriş yaptılar ve dağıldılar.
Bu arada yerden kalkmakta zorlanan, biraz kilolu bir teyze dikkatimizi çekti. Genelde topluma hâkim bir tarz ve tavrı vardı. O da bizim eşimin getirip götürmesiyle alacağını aldı vereceğini verdi. Alış-veriş sırasında her hareketi ve sözünde bir asalet seziliyordu, konuşmasını biliyordu; kısa zaman içerisinde bana “Mükremin’im” eşime de “Fadime’m” demeye başlamıştı.
Esas asalet bundan sonra geldi, tam öğlen vaktiydi, çalışmış ve acıkmıştık. Örnekköy diğer köylerden başka bir açıdan daha fark ediliyordu, köyde iki tane et lokantası ve bir etli ekmek fırını vardı ve harıl harıl çalışıyorlardı. Aklımda eşimle fırına gitmek vardı açıkçası.
Bir “Altun Can Hatun” Timsali: Havva Teyze “Fadime’m!” diye seslendi “gördüğün gibi ben fazla hareket edemem gel eve gidelim, sen mutfağa gir ne canınız isterse pişirin, Mükremin’im ve Ömer amcanla birlikte yeriz” dedi.
Havva teyze aslında topal değildir, ancak biraz kilosundan dolayı rahat hareket edememektedir. Kendisi Mustafa Yıldız Doğan’ın dünürü, eski Konya Yörükleri derneği Başkanı Sayın Celil Çalış’ın annesidir.
Osmaniye taraflarından 1950’lerde Konya’ya yerleşen son Yörüklerden olan Havva teyze aslında hepimizin annesi olan bir asalet timsalidir. Bu asalet Yörüklükten tevarüs eden bir asalettir.
Havva teyze gil ile ticareti bıraktığımız 2010 yılına kadar her Örnekköy’e vardığımızda uğrardık.
Havva teyze ile Ömer amca son yıllarda kışı Konya'da geçirirlerdi Konya'da bulundukları çocuklarının evinde de birkaç defa ziyaret ettik.
Her bayramda ya biz arardık ya da Havva teyze bizi arardı. Havva teyzenin bizi aradığı zaman biz utanır “neden biz önce aramadık” diye hayıflanırdık.
Ramazan bayramı'nda telefonla görüşemedik hatta bizim hanım, Fadime hanım Havva teyzeyi bir arayalım diye birkaç defa söyledi ama nedense yoğunluktan bu mümkün olmamıştı. Telefon konuşmalarında Fadime hanıma” Mükremin’im nerede” diye sorar ve telefona beni de isterdi.
23 Haziran 2025 günü Karaman’daki kitap fuarına geldik burada her zaman görüştüğümüz Mestan hocam da vardı. Karamanoğlu Mehmet Bey üniversitesinde öğretim görevlisi olan Mestan Karabacak hocam merhume Havva teyzenin yeğeniydi.
25 Mayıs 2025 günü aynı masada, Karamanlı Yazarlar Standında sohbet ediyorduk. Ben gene her zaman olduğu gibi Havva teyzeyi sordum.
Mestan Karabacak hocamın “teyzem şu anda Konya'da yoğun bakımda” demesi üzerine gerçekten birkaç aydır görüşemediğimize çok üzülmüştüm.
Dün gece ise saat 1.00'e doğru telefonumdaki mesajlara tekrar baktığımda Mestan Karabacak hocamın “Acı haber geldi, en küçük teyzem Havva Çalış vefat etti” başlıklı paylaşımıyla şok oldum.
Kıymetli ablamız merhume Havva teyzemize Allahtan rahmet, başta değerli insan Ömer Çalış ağabeyim olmak üzere ailesine “hüküm Allah’ın, ondan geldik, ona döneceğiz” diyoruz.