
Şehirlerin Eskisi ve Yenisi!
Mükremin Kızılca
Tarih, geçmişimizdir, insanlığın geçmişi olduğu kadar yapıların, şehirlerin de geçmişidir.
Tarihte hâkim ana madde savaşlardır. Savaşlardan zaman artarsa medeniyete ve ümrana vakit ayrılabilmiştir. Krallar krallarla, hanlar hanlarla, devletler devletlerle, ülkeler ülkelerle savaşıp durmuşlardır.
Yeryüzünde yaşayan her milletin bir devleti olduğu zamanımızda savaşlar bu bakımdan durmuş gibidir. Şimdiki yeni nesil savaşlar genellikle sömürgeciliğe ve himayeciliğe dayalı ekonomik savaşlardır.
Tarihte savaşların şiddetini anlatmak için “kelleden kulle yapmak, omuz üstünde baş koymamak” deyimleri kullanılır.
Savaşların ikinci perdesi ise hiç suçu olmayan masum medeniyet abidesi şehirlerin yakılıp yıkılmasıyla yer alır ki bununla öğünülürken de “taş üstünde taş koymamak” tabiri kullanılır.
Fakat her şeye rağmen halen dünyamızda yüz yılları hatta bin yılları deviren eserler ayakta görülebilmektedir.
Son yıllarda tarih bilinci turizmin de baş maddesidir ve yerli ve yabancı turistler bir şehri gezerken antik eserleri ön plana almaktadırlar. Bu nedenle maddi kaygıları da öne alan ülkeler eski eserleri restorasyona tabi tutarak aslına uygun halde inşa yoluna gitmektedirler.
Eski eserlere merak salmanın ana nedeni atalarının nasıl yaşadığını anlamak ve ibret almaktır. Mesela Konya’nın Sille mevkii tam bir antik yerleşkedir ve burada yaşayan Hristiyan Ortodoks Türkler Yunanistan’a mübadelede gönderilmişlerdir. İşte bu insanların torunlarından her yıl binlercesi bu beldeye gelerek atalarının anılarına şehadet etmeyi ummaktadırlar.
Aynı şey Kayseri Talas için de söz kon usudur. İstanbul için de, Trabzon için de.
İstanbul’da, Safranbolu’da, Konya’da, İzmir’de ve bütün şehirlerimizde turistlerin önceliği antik eserlerdir. Bir turist bir şehre geldi mi oranın rehber broşürlerini eline aldığında da orada şehrin eski eserlerinin başı çektiğini görür. Bu nedenle artık kentlerin bir eskisi bir de yenisi kurulmaya başlanmıştır.
Aslında kentleşme sırasında en baştan bu bilinç yerleşmiş olsaydı iş çok daha kolay olacaktı, zira şimdi eskiyle yeninin iç içe olduğu şehirlerde bunu yapmak için önce yıkmak gerekecektir.
Mardin ve Kilis’te eski ve yeni şehrin zamanında tam olarak ayrıldığını sevinerek izlediğimi söyleyebilirim. Mardin ve Kilis’te sabah namazı vaktinde Ulucami’yi aramıştım 10 yıl önce. Taksiciler bana alıp dolaştırmak yerine doğruyu söyleyerek tarif etmişlerdi. Çok yakınlarda olmasına rağmen, çok dar sokaklardan, daha doğrusu zamanında yüklü bir hayvanın geçebileceği genişlikteki sokaklardan geçerek camileri bulabilmiştim.
Bu iki şehirde eski kent merkezlerinde şimdiki gibi kırmızı kiremitli evler, akan bir trafik ve ortamı kirleten bir gürültü göremezsiniz. Oysa yenilerinde her şey tam tersidir.
Şehirlerin eski ve yeni semtlerini ayırmak şimdilerde iyi bir noktaya doğru gidiyor diyebilirim. İstanbul’da, Konya’da, Kayseri’de, Erzurum’da ve daha nice şehrimizde otantik bir tarihi bölge kurulması hızla devam ediyor.
İstanbul’daki tarihi yarımada olgusu her şehirde yavaş yavaş yer etmeye başlıyor.
Eski, müşrif-harap evlerin, karakteristik özelliklerini kaybetmeden ve yıkmadan aslına uygun restorasyonla şık bir hale getirilip kullanıma açılması muhteşem bir durumdur. Bu hususu Konya’da, Kayseri’de ve Karamanda son günlerde şahit olduğum sevindirici bir haldir.
Mesela Geçen hafta gezdiğim Karaman merkezde buna tanıklık ettim. Şu anda eski Karaman merkezinde yer alan: Say, Gazi Dükkân, Hoca Mahmut, Koçak Dede, Tapucak, Mansur Dede, Abbas, Köhne Bedesten, Ömer Hoca, Şeyhli, Ahi Osman ve Hatip mahallelerinde yeni ve eski yapılar iç içe girmiş durumdadır. Yetkililerin harabe haldeki Ermeni, Rum ve Türk tarzı eski evleri, yıkılmadan kurtararak aslına uygun halde hayata döndürmek için çaba harcamakta olduklarına şahit oldum.
Ancak bu olumlu hareket için bütünü kapsayacak şekilde “Ba’de Harab-i Basra” diyebiliriz.
Zira altı yüz yıl Osmanlı İmparatorluğunun Anadolu’daki gayrimüslim antik yapılarda taş üstüne taş koymadığı gibi dine ve dini olan her şeye soğuk bakan yönetimler de aynı şekilde nice eserlerin yıkılmasına göz yummuş hatta yıkmışlardır.