Mustafa Akçay

Eğitimin Türk Tarihi

Mustafa Akçay

Türkler tarihin her döneminde varlıklarını ve farklılıklarını diğer toplumlara kabul ettirmiş bir millettir. İslamiyetin kabulüyle başlayan ve yaşadığımız coğrafyanın tamamının bu yeni dini içselleştirmesiyle devam eden süreçler, Türklerin, insanlığa olağanüstü eserler hediye etmesine vesile oldu. Üretilen maddi ve manevi kültür elemanlarının birçoğu bugün gurur duyduğumuz değerler olarak toplumsal hafızamıza kazınmıştır. Süleymaniye’sinden sadaka taşına, çeşmesinden köprüsüne kadar bütün kültür elemanları ile biz, biz olduk. 
Eğitim öğretim faaliyetleri söz konusu olduğunda Karahanlı hükümdarı Tamgaç Han’ın Semerkant’ta yaktığı ilk kıvılcımla, Türklerin hüküm sürdüğü her coğrafyada okullaşma hızlı bir şekilde yaygınlık kazandı. Horasan’da açılan okullar sayesinde Buhara, Semerkant gibi şehirler zamanlarının yeryüzü yıldızı olup parladılar. Yurtaçan savışını takip eden yıllarda Anadolu’yu mesken edinen atalarımız Yağbasan Medresesi ilk olmak üzere yurdun her bir köşesinde eğitim öğretimi ciddi şekilde düşünüp ele aldılar. 
Türklerin kurumsal eğitim tecrübeleri İslam öncesinden başlamış olup İslam sonrasında Horasan’da kurulan devletler eliyle devam etmiş, Büyük Selçuklu, Beylikler ve Anadolu Selçuklu devletiyle bu tecrübe derinlik kazanmıştır. Malazgirt savaşıyla, Anadolu da açılan okulların tarihleri arasında 70 yıldan daha az bir zaman vardır. Bu, 70 yıldan daha az zaman vardır cümlesinin Türkçesi şudur: Atalarımız ailesi için ev, hayvanı için barınak yaptıktan sonra çocuğu için de bir okul inşa etmiştir. 12. Yüzyılın başlarında insan kaynakları, ham madde temini, toplumsal düzenin tesis edilmesi gibi olgular düşünüldüğünde yeni fethedilen bir toprakta eğitim öğretim faaliyetlerini dert edinmek ve okullar açmak, kılıcın gücünü kaslardan değil de kalemden aldığını gösteren apaçık delillerdendir.   
Fetihler sükunete erdiğinde Anadolu coğrafyasında Ahlat, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Kayseri, Konya, Bursa, Edirne ve İstanbul gibi şehirler eğitim üssü haline geldi. Çağın bilginleri buralarda toplandı ve insanlık dersi buralardan tüm dünyaya yayıldı. 
Anadolu Selçukluları döneminde Konya’da açılan  İplikçi, Lala Ruzbe, Gühertas, Tacü’l Vezir, Şeref Mesud, Seyfiyye, Nizamiye, Atabekiyye, İnce Minareli, Pamukçular, Sırçalı, Büyük ve Küçük Karatay medreseleri bile başlı başına, o zamandaki çağdaşlarımızdan ne kadar da ilerde bir yerde durduğumuzu, bu toprakları nasıl da mamur hale getirdiğimizi ve dünyaya söyleyecek sözümüz gösterecek yolumuz olduğunu ispat eder.
Eğitim alanında yaşanan bu gelişmeleri kendi başlarına akan küçük ırmaklar olarak düşünürsek bu ırmakların aynı su yatağında buluşup kocaman nehir oluşturması, devasa çağlayanlarla zamanın ruhuna şekil vermesi için Fatih’ini bulması gerekti. Sahn-ı Seman ve Enderun mektepleri bu tecrübenin billurlaştığı ve zirve yaptığı kurumlar olarak temayüz eder.
Uzun zamandır tartışmaktan yorulduğumuz ve fakat yaşanan pandemi nedeniyle yeniden gündemdeki yerini alan eğitim sistemi hem dünyada hem de ülkemizde sorun olarak telakki edilmeye devam ediyor.  Dünya milletleri için bir şey diyemem ama kökleri neredeyse arşın merkezine kadar uzanmış böylesi bir tarihi tecrübeye sahip olan milletimizin, eğitimi herkesten önce ve her milletten daha insanca çözümlerle halletmesi gerekirdi. Bugün sokakta meseleyi bilen bilmeyen herkesin falan ülkede eğitim sistemi şöyle filan ülkede böyle demesi hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında gelenekten ne kadar uzak düştüğümüzü, sahibi olduğumuz hazinelerin ne kadar da farkında olmadan yaşayıp gittiğimizi göstermektedir. Kendimizle kavga etmeyi bir an önce terk etmemiz lazım. Elimizin altında duran ama tutmadığımız, her gün önünden geçtiğimiz ama görmediğimiz hazine sandığını açmanın vakti geldi de geçiyor.

Yazarın Diğer Yazıları