Mustafa Akçay

Saray'ın Mektebi mi Mekteplerin Saray'ı mı?

Mustafa Akçay

Eğitim bilimleri alanında yazılmış herhangi bir kitabı elimize aldığımızda içeriğinde bol miktarda yabancı düşünce adamlarının adlarını ve fikirlerini buluruz. Elbette insanlık tecrübesi açısından faydalı görüşleri vardır. Göremediğimiz noktaları işaret etmişlikleri de olabilir. Sorun bu adamların varlığı değil. Sorun bizim eğitimle inşa edilmiş tarihimizin ve eğitim anlayışımızın ortalarda olmayışıdır. Bizim Eğitimcilerimiz ve eğitim tecrübemizle ilgili malumat akademide bulunabilir ama gençlerin zihinlerinde ne yazık ki örneğin J. Dewey kadar yer bulabildikleri söylenemez.

Gelenekle bağlarımızın hayatın her alanında kopmuş olması bizi her seferinde, Batı karşısında; bilindik, tecrübe edilmiş ve başarılı ya da başarısız olduğu görülmüş konularda müşteri kılıyor. Eğitim alanı da bu etkinin dışında değil ne yazık ki. Kendimizle olan kavgamızda zaman, emek ve insan kaybetmek, kanıksadığımız durum oldu.

Geçmişe dönüp baktığımızda eli sopalı medrese hocaları figürü zihnimizde canlanıyor olsa da Osmanlı Devleti eğitim ağını olabildiğince geniş tutmaya çalışmıştır. Sıbyan mektepleri, kız çocukları ve kadınlar için mektepler, medreseler, sanat ve zanaat eğitimleri, kütüphaneler, ilim meclisleri vb yolu ile eğitim yaygınlık kazandırılmıştır.

Bu kıymetli hazinelerden birisi ve kuşkusuz önemlisi Enderun Mektebi’dir. Seçme öğrenci ve hocaların yer aldığı bu sistemde, Osmanlı Devlet bürokrasisinin insan ihtiyacı karşılanma yoluna gidilmiştir. Gerek Enderun içinde kadrolu hocalar gerekse ihtiyaç halinde dışarıdan getirilen ve hiçbir masraftan kaçınılmayan bu eğitim kurumunda az ama nitelikli insan yetiştirilmiştir.

Enderun’a kaydolmak, öyle herkesin harcı olmayıp, uzun ve meşakkatli bir eğitim sürecinden geçen öğrenciler arasından seçimler yapılmıştır. Bu seçimler yapılırken de bugün için anlamlı ama o günler için anlamsız olan her milletten yetenekli ve çalışkan çocuklar alınmıştır. Bu öğrencilerin barınma, harçlık ve eğitim araç gereçleri Saray tarafından karşılanmıştır. Saray, Enderun’a hükmetmiş, Enderun’da topluma hükmetmiştir. Uzun yıllar boyunca da ülkenin önemli makam ve mevkileri için, yabancı dilleri bilen, sanat ve askeri eğitim almış nitelikli insanlar yetiştirerek hizmet etmiş bir kurumdur Enderun.

Atalarımızın uzun yıllar boyunca dünyaya hükmetmeleri, bugünün çocukları olan bizlere masal gibi hayal gibi geliyor. Ve bunun kıskançlığını yaşayanlar bunun kılıç zoruyla olduğunu savunuyorlar. Gerçek asla böyle değildir. Tek bir gerçek vardır ki o da nitelikli insanların yetiştirilmiş olmasıdır. Geniş halk kitleleri her zaman gözünü yukarı diker ve kendilerine önderlik/liderlik yapan grubun izleri sıra yürürler. Bu sebeple sağlam çekirdek kadroyu oluşturduktan ve bunu kalıcı hale getirdikten sonra halk, kendine gösterilen alanı ihlal etmeye, yasakları çiğnemeye, kuralları ihlal etmeye çok ta imkan bulamaz ve bu davranış biçimi bir zaman sonra alışkanlığa dönüşür. Batı’da herkesin kurallara riayet ediyor oluşu da böyledir.

Türkiye’nin yeni yüzyılında, bu ülkeyi daha ileri götürecek nitelikli gençleri yetiştirmek zorundayız. Yetişmiyor mu? Elbette yetişiyor ama uzaktan bakınca hem çok dağınık hem de şansa/talihe kalmış süreçler yaşıyor görünüyor gençler. Akademik olarak en başarılı öğrencilerimiz geçen yıl, bölüm tercihlerini yaparken yurtdışı iş imkanları olan fakülteleri öncelikli olarak tercih ettiler. Gözleri dışarıda. Haklı haksız demiyorum sadece ortada olanı söylüyorum.

Ülkenin geleceğini yurtdışına çıkmış, oralarda önemli işler başarmış insanımızı geri dönüş için davet ederek kuramayız. Bu insanımızdan tabi ki faydalanabiliriz ama bu gençleri henüz liseye başladıkları yaşlarda tespit edip nerede ne kadar insan kaynağına ihtiyacımız varsa ona göre yetiştirerek, bu çocukları el üstünde tutarak ve ülkemizi bu gençlere emanet ederek geleceğimizi garanti altına almak zorundayız. Toplum hayatı boşluk kabul etmez. Bizim boş bıraktığımız alanları birileri emin olun doldurur/dolduruyor da.
 
Nitelikli insan yetiştirmede, uzun bir eğitim tecrübemiz var. İslam öncesi dönemlerden başlayan ve medreseler, Enderunlar, Köy Enstitüleri ile bugünlere getirdiğimiz muazzam ve hayranlık uyandıran yerli ve milli eğitim modellerimiz ve eğitimcilerimiz var. Hazine sandığını karıştırmak gerek.

Yazarın Diğer Yazıları