Ramazan Sayar

Dinin Direği: Namaz

Ramazan Sayar

Müslümanlık deyince akla ilk gelen namazdır. Namaz, islamın beş şartından biridir. Dinin direğidir, müminin miracıdır. “Namaz, müminler üzerine vakitleri belirli bir farz olmuştur.”(Nisa–103)  ve “Namaz kılınız, zekât veriniz, rükû eden müminlerle rükû ediniz.”(Bakara–43) ayetleri namazın farz kılındığı, diğer bazı ayetlerde de namazın beş vakit kılınması emredilmiştir. 

Peygamberimiz de: “Sizin birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve günde beş kere yıkansa kir diye bir şey kalır mı?” diye sorar. Ashab-ı Kiram: “Hayır, kalmaz ya rasülallah.” diye cevap verince peygamberimiz: ”İşte beş vakit namaz bunun gibidir. Allah-u Teala beş vakit namazla günahları yıkar temizler.” buyurdu. 

Namaz her hayrın ve cennetin anahtarı, amellerin hayırlısıdır. Namaz, rızkı bereketlendiren ve rızk yollarını açandır. 

Bir gün Rabia-tül Adeviyye’nin evine bir hırsız girer. Evde alacak bir şey bulamaz. O esnada sabah ezanı okunmaya başlar. Rabia-tül Adeviyye hırsıza: “Haydi bir abdest al, sabah namazını camide kıl. Allah sana bir rızk nasip eder.” deyince hırsız: “Namazla rızkın ne ilgisi var? Benim karnım aç.” diye cevap verir. Rabia-tül Adeviyye ise: “Sen hele camiye git, görürsün.” der. Bunun üzerine hırsız abdest alıp camiye gider. Caminin imamı namazda -Ey resulüm, “ailene ve ümmetine namazı emret, kendin de ona devam et. Biz senden bir rızk istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız.”(Taha–132) ayetini okur. Namaz biter, cemaatten birisi adamın yabancı olduğunu görünce omzuna dokunur. “Herhalde yabancısın. İşin yoksa benim yapılacak bir işim var. Yaparsan ücretini veririm, kabul eder misin? der. Hırsız da teklifi kabul eder. Bunun üzerine hırsız şöyle mırıldanır: “Allah’ın sözü haktır. Güzel akıbet takva sahiplerinindir.” 

Namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar. Kişi, namaz kıldığı halde yine de kötülüklere devam ediyorsa ya adet yerini bulsun diye namaz kılıyordur ya gösteriş ve övgüye layık olmak için namaz kılıyordur ya da zekât ve sadakasını vermediği için kötülüklerden vazgeçemiyordur. 

Namaz Müslümanlığın sembolüdür. Müslümanlarla diğer insanlar arasındaki fark namazdır. Namaz, dinin direğidir. Kim namazını kılmazsa dininin direğini yıkmış olur. Kıyamet günü kişinin ilk sorgusu namaz olacaktır. Namazı iyi çıkarsa kurtulur, çıkmazsa diğer hesapları da zor ve çetin olur.

Soğuk sıcak dedin abdest almadın,
Kibir ücub geldi namaz kılmadın,
Günah yığınına çare bulmadın,
Derse Allah ben ne cevap vereyim?

Niçin abdest alıp kılmadın namaz?
Allah’a yalvarıp etmedin niyaz,
Halk içinde senin ismin binamaz,
Derse Allah ben ne cevap vereyim?

Ezanlar okundu niçin duymadın?
Allah’ına niçin secde kılmadın?
Ben de sana cennetimi vermedim,
Derse Allah ben ne cevap vereyim?

Niçin terk edersin farzı sünneti?
Duymadın mı cehennemi cenneti?
Değil misin Muhammed’in ümmeti?
Derse Allah ben ne cevap vereyim?

Rabia-tül Adeviyye bir gün ağlıyordu. Neden ağladığını sordular. Dedi ki: ”Üç şeyden ağlıyorum. Bunları biliyorsanız söyleyin ağlamayayım. Birincisi, son nefeste acaba imanlı olarak gidebilecek miyim? İkincisi, acaba amel defterim sağımdan mı yoksa solumdan mı verilecek? Üçüncüsü de, cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olacağım? İşte bunları bilmediğimden dolayı ağlıyorum.” diye cevap vermiştir.
* * * 
Yine bir gün Rabia-tül Adeviyye’nin misafiri gelmişti. Sohbet ettiler, akşam namazını kıldılar. İkisi de oruçluydu ancak yemek pişirmeyi unutmuşlardı. Çömlekte biraz et vardı. Onu pişirmeye fırsat bulamamışlardı. Ayrıca biraz da kuru ekmek ve su vardı. Ekmeği ve suyu almaya giderlerken güzel bir et kokusu duydular. Çömlekteki et ateşsiz pişmişti. Eti yediler. Rabia-tül Adeviyye’nin misafiri:  “Hayatımda böyle hoş bir yemek yemedim.” dedi. 
* * *
İbrahim bin Ethem hazretleri bir gün abdest almak için kovayı kuyuya sarkıttı. Çekince kova gümüş dolu çıktı. Hemen geri boşalttı. İkinci çekişte de altın dolu çıktı. Onu da hemen boşalttı. Üçüncü çekişte ise kova mücevher dolu çıkınca: “Yarabbi abdest almak için su isterim. Bunları değil.” diye yalvardı. Dördüncü defa kovayı kuyuya sarkıttı ve su çıktı, abdest aldı namazını kıldı.
* * * 
Peygamberimize vahiy geliyordu. Başı da Hz. Ali’nin kucağında idi. “Ya Ali namazı kıldın mı?” diye sordu. Hz. Ali: “hayır” dedi. Peygamberimiz: ”O senin ve resulünün taatinde idi. Üzerine güneşi çevir.” diye Allah’a duada bulundu. Batan güneş tekrar doğdu ve ikindi namazını kıldılar.
* * * 
Hendek Savaşı’nda sahabe: “Ya rasülallah, dua et de düşmanlar helak olsun.” dediler. Peygamberimiz: “Ben helak etmek için gelmedim. Niyaz için geldim.” buyurdu. O anda Hz. Ömer: “Yandım ya rasülallah dedi. Peygamberimiz: “Ne oldu ya Ömer?” dedi. Hz. Ömer: ”İkindi namazı geçiyor ya rasülallah deyince peygamberimiz duada bulundu, ortalık karıştı, toz duman oldu, sahabeyle savaş namazı kıldılar.
* * * 
Peygamberimiz son nefesini verirken dudaklarından dökülen sözleri: ”Namaza devam ediniz, namaza devam ediniz.” oldu.  
Her dinin kendine özgü ibadetleri vardır. İslam dininin de beden (namaz), mal (zekât), hem beden hem de mal (hac) ile yapılan ibadetleri vardır. Günlük (beş vakit namaz), haftalık(Cuma namazı), yıllık (bayram namazları) zamana göre ibadetlerdir. 
Bazı peygamberlere ve ümmetlerine bir gün verilmiştir. Hz. Âdem (a.s)’a Perşembe, Hz. Musa (a.s)’a Cumartesi, Hz. İsa (a.s)’a Pazar günleri gibi Hz. Muhammed (sav) ve ümmetine de Cuma günü hediye edilmiştir.
* * *
Hz. Musa (a.s)’ın Allah-u Teala ile bin bir cümle ile konuşmasında: “Yarabbi, bana cumartesi gününü verdin. Muhammed (a.s) ümmetine hangi günü vereceksin?” diye sual ettiğinde Allah-u Teala: ”Onlara Cuma gününü vereceğim.” buyurdu. Musa (a.s)’ın: “Yarabbi, Cuma gününün kıymeti nedir?” sorusuna ise rabbimiz: “Cuma günü yapılan bir ibadette Cumartesi ve Pazar günü yapılan bir ibadetten yüz bin ibadet sevabı vardır.” buyurdu. Bunun üzerine Musa (a.s): “Yarabbi, beni Muhammed (a.s) ümmetinden eyle.” diye niyazda bulundu. 
Cuma günü müminlerin bayramı, fakirlerin haccı ve günlerin en hayırlısıdır. Cuma gününün en büyük özelliği; Allah’ın:  “Ey iman edenler, Cuma günü ezan okunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine gidin, alışverişi bırakın.”(Cuma–9) ayeti ile Cuma namazının farz kılınmasıdır. 

Küçük günahları Allah affeder
Nice nimet vardır Cuma gününde
Melekler sizleri hep tavaf eder
Böyle bir kutsiyet var Cuma gününde

Cuma günü yeryüzünde Müslümanlar camilerde cemaatle namaz kılarlarken semada  “Beyt-ül Mamur”da melekler Cuma namazı kılarlar. Cebrail (a.s) ezan okur, İsrafil (a.s) hutbe okur, Azrail (a.s) da namaz kıldırır. Bütün melekler cemaat olurlar. Yeryüzündeki Müslümanlar için dua ederler, sevaplarını gönderirler. 

Hz. Âdem (a.s)’ın yaratılması, cennete girmesi, yeryüzüne inmesi, tövbesinin kabul olması ve vefatı Resul-u Ekrem’in Medine’ye girmesi, kıyametin kopması Cuma günü olacaktır. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki bütün dualar kabul olur.
* * * 
Köylünün birisi Cuma günü değirmene buğday götürür. Sıra beklerken eşeği kaybolur. Tarlasına su sırası, değirmende de un öğütme sırası gelmek üzeredir. Adamın eli ayağı dolaşır. Hangisine yetişeceğini düşünürken Cuma ezanı okunmaya başlar. “Önce Allah’ın emri” der hemen camiye koşar. Namazı kılar değirmene gelir. Buğdayının yanlışlıkla öğütülmüş, eşeğinin bulunmuş, tarlasının da komşudan taşan su ile sulanmış olduğunu görür. Bir “ohh” çeker ve sevinç içinde: “Şükürler olsun rabbim sana. Kula en büyük yardımcı sensin.” der.
* * * 
Cuma gününün güzelliklerinden birisi de Müslümanları bilgilendirmek ve sosyal ilişkileri güçlendirmek için iki rekât cumanın farzından önce hutbe okunmasıdır. Peygamberimiz Medine’ye hicret edince Mescid-i Nebi’nin inşasından sonra münasip bir yere koyduğu bir hurma kütüğünün üzerine çıkarak cemaate hitap ederdi. Müslümanlar çoğalınca biraz daha yüksekçe bir yerden cemaate hitap etme ihtiyacını duyan peygamberimiz, marangoz bir köleye sahip olan ensar kadınlarından birine: “Marangoz kölene söyle de benim için insanlara hitap edeceğim zaman üzerine oturabileceğim tahtadan bir yer yapsın.” buyurdu. O köle de ılgın ağacından üç basamaklı bir minber yapıp peygamberimizin gösterdiği yere koydu. Bunun üzerine çıkıp hutbelerini okumaya başlayan peygamberimiz bir Cuma hutbesini okurken mescidin bir tarafında bulunan hurma kütüğünün bir mescit dolusu Ashab-ı Kiram’ın huzurunda yavrusundan ayrı düşmüş bir ananın feryadı ile inlemeye başladığı görüldü. Bu durumu gören Hz. Muhammed (a.s), minberden inerek kütüğü kucaklayıp okşadı ve: “İstersen seni eskiden yetişip büyüdüğün yere götürüp dikeyim. Sen de yeni baştan olduğun gibi yetiş. İstersen cennete dikeyim de cennet ırmaklarından pınarlarından kana kana iç, güzelce yetiş, meyve ver ve meyveni Allah’ın sevgili kulları yesin. Nasıl istersin?” buyurdu. O da ahireti ve cenneti dünyaya tercih ettiğini ifade ederek bir yavrunun anasının şefkatli kolları arasında sustuğu gibi hafif inleyerek sustu. Bundan sonra cemaate dönen peygamberimiz:  “Eğer ben onu kucaklamamış olsaydım kıyamet gününe kadar hep böyle inleyip duracaktı. Siz onu ayıplamayınız. Çünkü Allah’ın resulü hangi şeyden ayrı düşerse o şey mutlaka mahzun olur.” buyurdu.

Medine’ye varamadım
Gül kokusu alamadım
Ben resule doyamadım
Yaralıyam yaralıyam yaralı

Kâbe’nin örtüsü kara
Yüreğime açtı yara
Bulunmaz derdime çare
Yaralıyam yaralıyam yaralı

Sosyal ilişkiler ve insan hakları bakımından evrensel bir beyanname olan veda hutbesinin sonunda peygamberimiz: ”Tebliğ ettim mi?” diye sordu. Yüz binler: “Evet tebliğ ettin ya rasulallah.” diyerek Arafat’ı çınlattılar. Elçilik görevini yerine getiren Allah’ın resulü: “Şahit ol ya rab, şahit ol ya rab, şahit ol ya rab.” dedi. 

Özürsüz üç Cuma namazını arka arkaya terk eden kimsenin kalbini Allah mühürler hatta amel defterine münafık olarak yazılır. Cuma müminin bayramıdır. 

Mümini yetiştiren
İmanı geliştiren
Rahmete eriştiren
Mübarek bir Cuma

Yazarın Diğer Yazıları