Dr. Salih Gürbüz

İnsan, seri bir şekilde tükeniyor

Dr. Salih Gürbüz

El emeği, göz nuru olarak ifade edilen, insan elinden çıkma tüm güzellikleri hayatımızdan hızlı bir şekilde ve acımasızca uzaklaştırıyoruz. Ev eşyasından, yiyeceğe kadar, insanın ihtiyacı olan, üretiminde insan elinin değdiği ve olduğu ürünleri artık çok fazla önemsemiyoruz. Makineye teslim olan insanın, duygulardan uzak eşyalarla olan samimiyeti aslında insanı bir o kadar da samimiyetsiz hale getiriyor. Seri üretim olan ürünleri tüketirken, seri bir şekilde insani yanlarımızı tüketiyoruz. Bu tükeniş ayrıca insanı değersizleştiren bir süreç olarak da insan aleyhine işliyor.
Evde beslenen küçük ya da büyükbaş bir hayvanın sütünü içmek, sütünden yoğurt, yağ, peynir yapıp tüketmek, kendi elimizle işlediğimiz etleri-otları yiyebilmek artık hayal mesafesinde… Bu hayalini gerçekleştirmek isteyen insan, hayatından çıkarttığı bu değerlere “organik ürün” etiketini yapıştırarak pazarlama telaşında. Organik ürün pazarı ile güya kaybedilen bu değerlerin yeniden insan hayatına kazandırıldığını sanmak ise saflık alametidir. Saf olmayan insan, “organik ürün” pazarlamasının kapital sistemin çökerttiğinden beslenme anlayışı olduğunu kavrayabilir.
Kapital sistem önce insana ait olanı çökertir, sonra ambalajlar ve etiketler, allar-pullar ve tekrar insanlığın yararına (!) sunar.
İnsanlar artık AVM’lerin büyüsündeler. Bu büyünün etkisinde kalan insan, mahalle ya da semt pazarlarında satılan ürünleri de hor görmeye başlar. İnsanı hor görmeye iten mantıklı sebeplerde yok değildir. Pazar esnafının artık eski esnaf olmayışı (sözümüz geneli kapsamaz)… Avm reyonlarına olan rağbetin sebebi ise; fazla öderim, elimle seçer ama eve gelince içim sine sine yerim düşüncesidir. Aslında pazar ticaretinde hileye-hurdaya kaçılmasa kesinlikle Pazar kültürü Anadolu’nun öz benliğidir. Burada herkese hususi görevler düşmektedir. Pazarı yeniden Anadolu insanının cazibe merkezi haline dönüştürebilmek için, esnaf ve müşteri arasındaki güvenin yeniden inşası gerekmektedir.
Hala haftanın belirli günlerinde semt ya da mahalle aralarında, sokak tezgahlarında satılan ürünlerin tadına bakarak alışveriş yapmak, günümüzün güya modern insanı için hiçte cazip gelmiyor.
Sokakta tezgahın başında duran esnafa önce bir selam sonra birkaç kelam ardından ikram edilen ürünün lezzetine bakarak alışveriş yapmak herhalde gizemli bir rüya gibi…
Günümüz insanı hızlı yaşayıp hızlı tüketmenin acı veren keyfini sürdüğünü sanmakta. Market reyonları arasında neredeyse iletişimin olmadığı, sözün değil gözün çalıştığı alışveriş kültürü insanı aslında zevk ve samimiyet körü yapıyor.
Arabalarla gidilen, sokakta yürümenin nasıl bir şey olduğunu unutturan böylesi bir yaşam tarzı, insanı yaşadığını sanan ölüler haline getiriyor, farkında değiliz.
Avm’lerin yaşadığımız çağda üstlendikleri önemli roller muhakkak var. Avm’ler hızlı çağın hızlı insanına yetişen, günün her vaktinde insanın hizmetinde olan yerler. Bu yazı marketleri ötekileştirmiyor. El emeğinin hayatımızdan uzaklaşmasının insana etkileri irdeliyor.
Düşünsenize, Pazar kültürünü devam ettiren bir insan, yol boyunca mahalleden komşulara rastlar, belki ihtiyacı olan, bir sıkıntısı olan birinden haberdar olur, ya da bir mezarlık yanından geçer, hem geçmişini, hem kendisini, hem de geleceğini hatırlar.
Sokaktan uzaklaşıp beton binaların hapsinde yaşayan insan aslında hem etrafına hem insanlığına hem de hayatın gerçeklerine karşı duyarsızlaşıyor. Çözümün yolu belli. Çok karmaşık bir sorunun içinde değiliz. Yolumuzu sokağa düşürmeliyiz sadece…

 

Yazarın Diğer Yazıları