Kerim Toslak

Sorun Haline Gelen Siyasi Popülizm Örnekleri!

Kerim Toslak

Zaman, zaman basında ve sosyal medyada, sorumlu siyasete baskı uygulamak için bazı konularda kampanyalar yürütülür. Bazı sorumsuz siyasetçiler de bu tür kampanyalara küçük siyasi hesaplarla çanak tutarlar. Çoğu da hasbelkader iktidara gelirse ya verdikleri sözleri unuturlar ya da  gerçekle yüzleştikleri  zaman olmazlığını görünce çeşitli bahanelerin arkasına sığınıp sıvışırlar. Talepler yerine getirilirse de zararını ya hep beraber görürüz ya da toplumun bir kesimi görür.

Yaşları genç olanlar bilmez ama benim yaşımda olanlar bilirler. 1991 Seçimleri öncesi tütün fiyatlarının düşüklüğünden şikayet eden üreticilere, Merhum Demirel onlar ne veriyorsa ben iki katını vereceğim dedi. Emeklilik yaşı ile ilgili Merhum Özal'ın kademeli geçiş şeklindeki düzenlemelerini şikâyetler üzerine kaldırdı. Koalisyonun büyük ortağı olarak iktidar oldu. Bir süre sonra Özal rahmetlik oldu kendisi Çankaya’ya çıktı. Söz tutuldu ama bir süre sonra meşhur 5 Nisan kararlarıyla bir gecede herkes cebindeki parasının yarısını kaybetti.  Sonrasında da tütün işi özelleştirildi. Devlet kendini sektörden çekip kurtardı. Sektör de nerdeyse tamamen bitti.

Gerek ortaokuldan liselere geçiş sınavları ile ilgili gerek liselerden üniversitelere giriş sınavları ile ilgili şikâyet ve serzenişler üzerine, bir çok siyasi lider, önünü ardını düşünmeden heyecanla demeç verip, "sınavları kaldırıyoruz" dediler. Emirler, talimatlar verdiler. Kalktı mı? Kalkmadı. Ya sınav çoğaldı ya da adı değişti. Akıl var, mantık var. Bu sınavlar olmazsa ne olur diye hiç düşünmüyorlar. Liseyi bitiren her delikanlı ODTÜ nün veya Tıp Fakültelerinin kapısına dayanır. Ortaokulu bitiren her çocuğun velisi elinden tutar Fen Liselerinin kapısına dayanır. Yapar mı, yapamaz mı demez hiç bir veli. "Kargaya yavrusu şahin gözükür."

En son geçtiğimiz yıllarda sosyal medyada ve basında başlatılan EYT kısaltmasıyla ifade edilen emeklilikte yaşa takılanlar denilen grubun oluşturduğu kampanya sonuca ulaştı. Aklı selim bir düşünce ile "siyasi hayatıma bile mal olsa izin vermem" diyen bir siyasi lider mecbur bırakıldı. Seçim biraz da bıçak sırtı olunca mecbur kaldı. Sonuç tarih tekerrür ediyor. 1991 Demirel’in seçim kazanma uğruna  bozduğu sistem 1999’da ve 2008’de tamir edilmişti. Tekrar bozuldu. Şimdi 15.851.244 emeklimiz var. Yaklaşık bunun 2 milyon civarı EYT’den gelen 48-50 yaş civarı yeni emekliler. Emekli sayısı artınca pastadan pay mecburen küçülüyor. Bu defa bütün emekliler, iki milyon EYT den emekli ile beraber EYT’yi çıkaran siyasi harekete maaş düşük diye tavır alıp kampanya başlatıyor, oy vermiyor. Yani yapılan bir yanlışın bedeli bumerang gibi yanlışı yapanlara geri dönüyor. Bir süre sonra daha büyük bedelleri hep beraber ödemeyiz inşallah.

Şimdilerde atanamayan öğretmenler konusu gündemde. Siyasiler sorunun nedenlerini konuşup, ilkesel bir tutum belirlemek yerine her zaman yaptıkları gibi siyasi oportünizm yaparak kendilerine avantaj sağlama peşinde. Muhalif taraf tahrik ve kışkırtarak iktidarı sıkıştırma derdinde. Biz gelirsek bütün atanamayan öğretmenleri atayacağız diyerek bol keseden umut dağıtıyor. İktidar da sırtındaki sorumluluk yüküyle bir çözüm bulma arayışında. Zaman zaman seçim dönemlerinde kuralları değiştirerek oy için seçim yılında  bir sonraki yılın kontenjanını da kullanarak, bir sonraki mezunlara geriye bırakıp yığılmalara ve problemin büyümesine neden olmaktadır. Halbuki ülkenin nüfus artışı belli. Yıllık emekli olan öğretme sayısı üç aşağı beş yukarı beli. Özel sektörün ihtiyacı da belli. Ona göre bir sayı belirlersin. Yıllık ihtiyaç kadar öğretmen yetiştirirsin.  Eğitim fakültelerinin kontenjanını ona göre belirlersin. Önüne gelen Üniversitenin Eğitim Fakültesi açmasına izin vermezsin. Yani öğretmen yetiştirmeyi ihtiyaca göre planlı programlı yaparsın. Hatta diğer meslekler için de planlamalar yapılmalı ki istihdam problemi olmasın. Binlerce gencin umutlarıyla oynanmasın. 

Neticede soğan, patates üretiminde planlı programlı iş yapamadığımız gibi öğretmen yetiştirip planlı programlı istihdam etmeyi de beceremiyoruz. İstismara açık bir sorunu kucağımızda buluyoruz. Günübirlik palyatif tedbirlerle çözmeye çalıştığımız ya da ötelediğimiz basit sorunlar gün gelip büyüyerek ayağımıza dolanıyor.  Büyük hamleler yapmamıza da ayak bağı oluyor.

Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları