Kerim Toslak

Yıl Sonu Muhasebesi

Kerim Toslak

Bir yıl biterken yeni bir yıla girmenin eşiğindeyiz. Bize sınav süresi olarak verilen ve ne zaman biteceği önceden bize bildirilmeyen ömrümüz belli zaman dilimlerine bölünmüştür. Evet ömrümüzün 365 gün altı saatten ibaret olan bir yılını daha geride bırakıyoruz. Aslında bize yazıp doldurmamız için verilen 365 sayfalık bir defteri doldudurduk. Şimdi kaç sayfa olduğun bilmediğimiz yeni bir defterin ilk sayfasını doldurmak için başlamak üzereyiz.

Bu defter Kur'an-ı Kerimde "Değerli Yazıcılar"(Kiramen Katibin) diye ifade edilen iyi-kötü, lehte ve aleyhte hiç bir şeyi eksik bırakmadan yazan melekler tarafından yazılan defter. Mahşer zamanı hesap gününde defterin durumuna göre önümüzden veya sağımızdan ya da arkamızdan veya solumuzdan verilecek olan amel defteridir. Ve bu defterin asıl yazanı sahibi olan bizleriz. Defter bizim yapıp ettiklerimizin ya da yapıp etmememiz gerektiği halde yapıp etmediklerimizin kaydından ibarettir. Ve bizim burada yazıp doldurduğumuz o defter, bizim oradaki hayatımızın belirleyicisi olacaktır. Hani Karacaoğlan'ın dediği gibi;" Karacaoğlan der ki her sözüm haktır.

Yiğit olmayanın yalanı çoktur.

Cehennem yerinde hiç ateş yoktur.

Herkes ateşini burdan götürür."

İşte o defterde cenneti de cehennemi de bizler götürüyoruz.

O zaman geçen bir yılımızın muhasebesini yapmak için, geçen bir yıllık defterimize bakalım. Bakalım ki gelecek yılın defterini iyi yazabilelim.

Hak'kı Hak bilip Hakk’a tabi olma,  batılı batıl bilip batıldan kaçınabilmiş miyiz? Farz olan ibadetlerimiz, namazımızı orucumuzu, haccımız eda etmiş miyiz? Yoksa gelecek yıllara ertelemiş miyiz? Helalden kazanıp helal ve meşru yollarda tüketmiş miyiz?  Allah’ın lütfedip verdiği, kazandıklarımızdan hak sahiplerini gözetmiş miyiz? Yoksa mal benim kim ne karışır, deyip helal ve meşruiyet gözetmeden, hak sahiplerinin hakkını vermeden harcamış mıyız? Ya da paraya altına mala sımsıkı sarılıp esiri mi olmuşuz? Konum komşumuzla ilişkilerimiz Allah ve Resulü'nün istediği ölçülerde yürütmüş müyüz? Dedikoduya iftiraya boğulup "ne var bunda olanı konuşuyoruz, bunları konuşmayıp da ne konuşacağız" diyerek kendimizi haklı çıkarmak için işlediğimiz günahı inatla savunanlardan mıyız?

Hak ve hakikat ortada iken, nefsimizi, ailemizi, akrabamızı, aşiretimizi eşimizi, dostumuzu,  yakınımızı, yandaşımızı, köylümüzü, hemşehrimizi ayırıp, kayırıp, torpil yapıp, hak ihlali yaptık mı, yoksa kendi aleyhimize bile olsa hakkı, adaleti gözetip, adalete uygun davrandık mı? Haksızlıklara karşı durduk mu, yoksa dünyalık hesaplar yüzünden, haksızlık yapanlar bizden, bizim aileden, bizim aşiretten, bizim cemaâtten olunca sesimizi kesip "dilsiz şeytan" olmayı mı tercih ettik?

Yaptığımız her güzel işte, her davranışımızda, her ibadetimizde arı durur halis bir niyetle yalnız ve sadece Allah'ın rızasını mı gözettik, yoksa araya başka beklentiler de sıkıştırdık mı? Örneğin; "ne kadar hayırsever" desinler beklentisi gibi. Ya da yevmi kıyamette hesapta işime yarar diye değil de hını hacette meydanı siyasette, insanları iknada oya tahvil ederim beklentisine mi girdik?

Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yaptık mı, yapmadık mı?  İğneyi kendimize çuvaldızı ele batırdık mı batırmadık mı? Kendi gözümüzdeki merteği gördük mü görmedik mi? Yoksa el gözündeki kibrit çöpüne mi takıldık? Elin çocuğu yapınca ayıplayıp dedikodusunu yapıp kendi çocuğumuz yapınca aklayıp, paklayıp, yakışıyor haspamıza mı dedik?

Evet ne iş yaparsak yapalım, her nerede yaşarsak yaşayalım, hangi makamda olursak olalım, ister yalnız ve tek başımıza olalım, isterse etrafımızda emrimize amade  binlerce adamımızla birlikte olalım, ama mutlaka ve mutlaka muhasebemizi yapalım. Nefsimizi hesaba çekelim. Çünkü Allah'ın huzurunda tek başımıza, biz hesap vereceğiz. “Ve onların hepsi de kıyamet günü O’nun huzuruna tek başına gelecektir.” (Meryem Suresi-95)  

Nefsimizi aklamak, kanayan vicdanımızın kanamasını durdurup, kendimizi ikna etmek için, ödev yapmayan tembel öğrenciler gibi gerekçeler uydurmayalım. Belki tembel öğrenci uydurduğu gerekçelerle öğretmeni kandırabilir. Biz de uydurduğumuz gerekçelerle ancak kendimizi kandırabiliriz. Nefsimizi ikna edebiliriz. Ama gün gelir dilimiz susar, vicdanımız kusar. O yüzden nefsimizi sigaya çekip günahlarımızla yüzleşip, halimizi düzeltip, tövbe etmeliyiz. Allah tövbeleri kabul edendir. Çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor; "Ancak tövbe edenler, kendilerini düzeltenler ve gerçeği açıkça ifade edenler bunun dışındadır. İşte bunların tövbesini kabul edeceğim. Doğrusu ben tövbeleri çokça kabul eden ve rahmeti bol olanım." (Bakara Suresi-160)

Yeni bir yıla girerken tövbe edip arınımış olarak yeni bir sayfaya başlamak en iyisi. Ne mutlu her gün akşam, o günün muhasebesini yapanlara, ne mutlu her yılın sonunda, o yılın muhasebesini yapanlara ve ne mutlu ölmeden önce tövbe edip halini düzeltenlere...

Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları