Mehmet Bina

Hz. Ebubekir'in hayatından örnekler!

Mehmet Bina

*Fil Vak‘ası’ndan üç yıl kadar sonra Mekke’de doğan Hz. Ebubekir'in Annesi Ümmü’l-Hayr, babasının ismi ise Ebû Kuhâfe'dir.

* Peygamberimiz (sav)’den iki veya üç yaş küçük olan Hz.Ebû Bekir kaynaklarda adından çok Atîk lakabıyla anılmıştır. “Güzel, soylu, eski, âzat edilmiş” gibi mânalara gelen bu lakabın ona annesi tarafından verildiği veya çok eskiden beri hayır yaptığı, yüzü ve ahlâkı güzel olduğu, yahut da soyunda ayıplanacak bir husus bulunmadığı için Atîk diye anıldığı rivayet edilmekle birlikte Hz. Peygamber’in, “Sen Allah’ın cehennemden âzat ettiği kimsesin” şeklindeki iltifatına mazhar olduktan sonra bu lakapla anılmaya başlandığı bilinmektedir.

*Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye başlayınca Hz. Ebû Bekir de hicret için Hz. Peygamber’den izin istedi. Resûlullah (sav) ona acele etmemesini, Allah’ın kendisine bir arkadaş bulacağını söyleyince Hz. Peygamber ile birlikte hicret etme şerefine nâil olacağını anlayarak hazırlık yapmaya başladı. Bu konuşmadan dört ay sonra Peygamberimiz (sav) ile hicret etti.

*Ashâb-ı kirâm, Hz. Ebûbekir’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı.[4] Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:

 “–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652).

* Bir gün Hz. Ebûbekir (ra), Kâbe’de insanları Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmeye çağırmıştı. Buna öfkelenen müşrikler, Hz. Ebûbekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar. Hele fâsık Utbe, Hz. Ebûbekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi. Hz. Ebûbekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı. Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebûbekir’i müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir hâlde evine götürdüler. Öleceğinden korkuyorlardı.

Hz. Ebûbekir (ra), ancak akşama doğru kendine gelebildi ve ilk olarak binbir zahmetle:

“–Resûlullah nasıl, iyi mi?” diye sordu. Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli:

“−Bir şeyler yiyip-içsen!” diye ısrar ediyor, Hz. Ebûbekir ise, sanki onu hiç duymuyormuş gibi:

“−Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?” diye sorup duruyordu. Gece olunca, binbir güçlükle ve gizlice Dâru’l-Erkām’a gidip Resûlullah’ı görünceye kadar hiçbir şey yiyip içmedi. Peygamber Efendimiz’i görünce de hemen dizlerine kapanıp:

“−Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah! Benim hiçbir sıkıntım yok. O habis fâsık beni biraz hırpaladı, o kadar!” dedi.

* Yine bir gün Allah Resûlü, yanındaki sahâbîlere:

“–İçinizde bugün kim oruçludur?”

“−Bugün kim bir cenâze namazına iştirâk etti?”

“–Bugün kim bir yoksulu doyurdu?”

“–Bugün bir hasta ziyaretinde bulunanınız var mı?” diye sualler sormuştu. Bunların hepsine de Ebûbekir (r.a.) müsbet cevap verdi.

Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdular:

“–Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse, o mutlakâ Cennet’e girer.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 12).

* Bir Bayram günü idi. Hz. Ebu Bekir (ra) kıymetli ve yeni elbiselerini giymiş ve otuz altınlık bir şal omzuna almış idi.

Cebrail (as) âma (gözleri görmeyen kişi) suretinde gelip, yol üzerinde oturdu. Hz Ebu Bekir (ra) Hz.Bilal ile oradan geçiyordu.

Cebrail dedi ki, "Allahü teâlâ, Muhammed Mustafa dostluğuna [Onun hatırına] bana bir şey vereni affetsin".

Hz. Ebu Bekir (ra) bu sözü işitince, omzundan şalını çıkarıp, ona verdi ve bir daha söyle buyurdu. Cebrail (as) Bir daha söyleyince kaftanını çıkarıp, ona verdi. Bir daha, bir daha diye söyletip, nalinlerini dahi çıkarıp verdi. Sonunda artık verecek bir şeyi kalmadı.
Hz Bilal'e dönüp, Âişe’nin evine var, bir şey getir buyurdu. 

Hz.Bilal giderken, Resulullah ile karşılaştı. (Nereye gidersin ya Bilal, sen mi söylersin, ben mi söyleyeyim?) Siz buyurun ya Resulallah dedi.

Buyurdu ki: Ya Bilal, bil ki, o âma, Cebrail (as) dır.

Allahü teâlâ onu bu şekilde gönderdi ki, Ebu Bekir'i bana muhabbeti ne kadardır insanlar anlasın.

Hazret-i Ebu Bekir Hz. Bilal'in getirdiği elbiseyi giydi. Cebrail aleyhisselam da Resulullahın yanına gelip elbiseleri verdi ve Ya Resulallah bunlar benim işime yaramaz dedi. Resulullah Cebrail’in verdiği elbiseleri Ebu Bekri Sıddıka getirdi. Hazret-i Ebu Bekir, Ya Resulallah dedi, senin dostluğun uğruna vermiş olduğum şey, artık bana gerekmez. Nereye uygun bulursanız, oraya veriniz buyurdu.

* Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Ebubekir (r.a.) ile oturuyorlar. Medine'nin sıcak bir günü. Biraz sonra içeriye bir adam girer. Etrafına baktıktan sonra Hz. Ebubekir'in yanına oturur. Çirkin sözlerle Hz. Ebubekir'e saldırmaya başlar. Hakaret eder, küçümsemeye çalışır. Hz. Ebubekir sabırla dinler.

- Olaya şahit olan Peygamberimiz (s.a.v.), bu saygısız insanın haddi aşan çirkin sözlerinden rahatsız olur ama susar cevap vermez.

Adam nerede olduğunun, kimin huzurunda bulunduğunun farkında değilmiş gibi devam eder.

- Adamın çirkin sözlerinden rahatsız olmaya başlayan Hz. Ebubekir dayanamaz ve cevap vermeye başlar. Hz. Ebubekir sınırı aşmadan, bu terbiye sınırını aşan kişinin terbiyesini vermeye kalkar ve Hz. Ebubekir bu terbiyesiz adama cevap verir, sonra Peygamberimiz (s.a.v.) ayağa kalkar ve orayı terk eder. Hz. Ebubekir (ra) telaşlanır ve Peygamberimizin (s.a.v.) arkasından koşar. Heyecan ve korku içinde söylenmeye başlar: "Ey Allah'ın elçisi. Sizi rahatsız edecek bir şey mi yaptım. Yanlış bir şey yaptıysam Allah'tan af dilerim."

Hz. Peygamber (s.a.v.) döner ve çok sevdiği Hz. Ebubekir'e şöyle buyurur: "Ebubekir! Adam sana hakaret edip sataşmaya başladığında sen sustun. O esnada Yüce Allah'ın görevlendirdiği bir melek, senin adına o adama cevap veriyor, sana da dua ediyordu. Sen sustukça melek seni savunuyor adama karşılık veriyordu. Ne zaman ki, sen de cevap vermeye başladın işte o anda, o melek orayı terk etti ve şeytan oraya girdi. Ben şeytanın bulunduğu ortamda durmam. Benim orayı terk etmemin sebebi budur işte." 

*Hazret-i Âişe (r anhâ) Hz. Ebubekir'in vefatını şöyle anlatır:

“Vefât ettiği hastalığı esnâsında babam Ebû Bekir’in yanına girdim. Bana:

«−Peygamber Efendimiz’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.

«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.

«−Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hangi gün vefât etmişti?»

«−Pazartesi.»

«−Bugün günlerden ne?»

«−Pazartesi.»

«−Benim vefâtımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. (Akabinde:)

«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e en yakın olanıdır!» dedi.

Sonra Hazret-i Ebû Bekir (ra), hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:

«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:

«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebû Bekir (ra)-:

«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.

Hazret-i Ebû Bekir (ra)-, salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)

2 sene 3 ay 10 günden beri hasretini çektiği Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan râzı olsun.

Yazarın Diğer Yazıları