Mehmet Bina

Namazda Huşu

Mehmet Bina

*Huşû‘ kelimesi, terim olarak Allah’ın huzurunda olduğu bilinciyle tevazu gösterip boyun eğmeyi ifade eder.

* İslâm âlimlerinden bazıları huşûun korku gibi sadece mânevî (kalbe mahsus) bir hal, bazıları sakin ve vakur olmak gibi beden ve organlara ait bir tavır, bazıları ise hem kalp hem de bedenle ilgili bir durum olduğunu düşünmüşlerdir.

* Ebû Bekir el-Vâsıtî huşûu, “bir karşılık beklemeden Allah için tam bir ihlâsla namaz kılmak” şeklinde tanımlamıştır

* İmamı Gazzâlî namazdaki huşûun önemine işaret ederek, “Namaz kılan kimse rabbi ile gizli konuşur” (Buhârî, “Mevâḳīt”, 8; “Ṣalât”, 33) meâlindeki hadisi açıklarken namazın özü ve esası olan zikrin Allah ile konuşma anlamına geldiğini, gaflet içinde kelimeleri ve harfleri telaffuz etmenin ise Allah ile konuşma sayılamayacağını söyler.

* Peygamberimiz (sav) de namazda ilâhî rızâ ve rahmete nâil olabilmek için yüzünü sağa sola çevirip bakmaktan, yani namazın ruhu olan huşûu zedeleyecek hareketlerden kaçınılmasını istemiş (Müsned, VI, 130, 443; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 165).

* Şair Vehbi ne güzel söylemiş:

Yüzünü sür o ulu dergâha
Kıl huşû ile niyaz Allah’a

Kalbin huşû içerisinde olması diğer organlara da tesir eder, bunun eseri diğer organlarda da görülür. Nitekim Peygamber Efendimiz, namaz kılarken sakalıyla oynayan birini görünce: “Bunun kalbi huşû içerisinde olsa idi, organları da huşû içerisinde olurdu” buyurmuştur (Sübülü’s-Selâm, I, 147)

* Nitekim Peygamber Efendimiz bir defa ashabına kötü davranışlardan ve hırsızlıktan bahsederken:

“Hırsızlığın en kötüsü kişinin namazından çalmasıdır” buyurdu. Bunun üzerine onlar: 

“Ya Rasûlallâh, kişi namazından nasıl çalar?” diye sordular. Efendimiz şu cevabı verdi:

“Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz, yani namazını adap ve erkânına riayet ederek kılmaz.” (Muvatta, Kasru’s-Salât, 72).

* Rivayet edildiğine göre Hz. Ali namaz vakti gelince yüzünün rengi sararır, titremeye başlardı. Kendisine:

“Ey mü’minlerin emiri! Ne oluyor sana?” denilince:

“Allah’ın yere, göklere ve dağlara arz edip kabul etmedikleri ve insanın kabullendiği emanetin ifası vakti geldi. Korkum bu emaneti gereği gibi yerine getirememektir” derdi.

*Bir kişi İmam-ı Azam’a gelerek:

“Ey İmam! Ben namazlarımı huşû içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki, siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşû içerinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş.

İmam Azam Ebû Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:

“Ben develerimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım...”

*Peki, namazda huşûu nasıl elde edeceğiz?

Bahaeddin Nakşibend Hazretleri  namazda huşû elde etmek için şu dört şartın yerine getirilmesi gerektiğini söyler:

Allah'ın huzuruna çıkacağı şuuruyla abdesti dikkatlice almak, iftitâh tekbiri getirirken Allah’ın huzurunda olduğunu hissetmek
Namaz dışında da namazdaymış gibi hareket etmeye çalışmak.

* Bir sahâbî, Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

“–Yâ Resûlâllah! Bana öğüt ver, ancak kısa ve öz olsun!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Namazını, (hayâta) vedâ eden bir kimsenin namazı gibi kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elindekilere tamah etme!” buyurdular. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)

* Âişe -radıyallâhu anhâ- anlatıyor:

Ebû Cehm -radıyallâhu anh-, Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, işlemeli, zarif bir elbise hediye etmişti. Resûl-i Ekrem, o elbise ile namaz kıldı. Namazı bitirince:

“–Bu elbiseyi Ebû Cehm’e geri ver, namazda gözüm nakışlarına takıldı. Neredeyse namazda huzûrumu kaçıracaktı.” buyurdu. (Muvatta, Salât, 67; Buhârî, Salât, 14)

*Hz. Ebû Talha kendi bahçesinde namaz kılıyordu. Dübsi denilen bir kuş, bahçeden dışarı çıkmak için uçtu, çıkacak yer arayarak sağa sola gitti. Bu, Ebû Talha’nın hoşuna gitti ve bir an gözleriyle onu izledi. Sonra namazına döndü, fakat kaç rekât kıldığını şaşırdı. Bunun üzerine bu malım fitneye sebep oldu, huşû hâlimi bozdu diye düşünerek Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelip bahçede başına gelen durumu anlattı:

«–Ey Allâh’ın Resûlü! Bu malım Allâh için sadakadır, istediğin gibi kullanır, istediğin yere verebilirsin.» dedi.” (Muvatta, Salât, 69). 
*Bir muhârebede Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın ayağına ok saplanmıştı. Iztırâbından dolayı çıkaramadılar. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“–Ben namaza durayım da öyle çıkarın!” dedi.

Dediği gibi yaptılar. Hiçbir zorluk çekilmeden, kolayca çıkarıldı. Herhangi bir acı hissetmeyen Hazret-i Ali selâm verince:

“–Ne yaptınız?” diye sordu.

Onlar da:

“–Oku çıkardık!..” dediler.

**Annesi, Veysel Kârânî Hazretleri’ne sordu:

“–Oğlum bütün bir gece sabaha kadar nasıl ibâdet edebiliyorsun? Buna nasıl dayanabiliyorsun?”

O büyük Allâh dostu şöyle cevap verdi:

“–Ey güzel annem! İbâdetimi özene bezene yapıyorum. Kalbim huşû ile öyle genişliyor ki, yorulmak nedir bilmediğim gibi, yeryüzü ve her türlü bedenî hislerle alâkam kesiliyor. Bir de bakıyorum, sabah oluvermiş!..”

“–Nedir bu huşû hâli ey Üveys?”

“–Huşû; bir bedene mızrak saplansa, canın ondan haberdâr olmamasıdır.”. 

Rabbim huşu ile ibadet edenlerden eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları