Mehmet Kaçar

İmana karşı küfrü sevmek!

Mehmet Kaçar

Burada meâlini vereceğimiz ayet celile inanın Kur’an’ın mihenk taşı gibi bir ayet:

“Yâ eyyühellezine emenü lâ tettahüzü ebaeküm ve ıhvenaküm evliyae inis tehabbül küfra alel imane, ve men yetevellehüm minküm fe evlâike hümüz zâlimün” (Tevbe: 23)

(Ey iman edenler, eğer imana karşı küfrü sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi Bu inanç sistemi, içine girdiği kalbi başka bir şeyle paylaşmaya katlanamaz. Kalp, ya sırf ona ait olur, ya da ona hiç baştan yer vermez. Bu âyetlerin vermek istediği mesaj müslümanın ailesinden, akrabalarından, eşinden, çocuklarından, malından, çalışmasından, dünya nimetlerinden ve meşru hazlardan kopması, ya da dünyanın bütün güzel şeylerinden el-etek çekerek yalnızlık köşesine kapanması değildir.

Hayır, asla bu inanç sisteminin tek istediği şey, insan kalbinin sadece kendisine bağlı olması, sevgisine başka bir şeyi ortak eylememsi, egemen ve buyurucu konuda olması, hakaret ettirici ve itici bir rol oynamasıdır. İnanç sitemine bu rol tanındıktan sonra Müslüman, hayatın bütün güzelliklerinden yararlanabilir, bütün çekici hazlarından (cazibelerinden) hissesine düşeni alabilir, böyle bir durumun İslami açıdan artık hiçbir sakıncası da yoktur. Yalnız Müslüman bütün bu güzellikleri ve hazları (cazibeleri), inancının gerekleri ile çatıştıkları anda tümü ile silkeleyip atmaya Bu iki yolun ayrım noktası şunlardır: Acaba kalbimizde ki egemenlik bu inanç sisteminde mi, yoksa dünyanın cazibelerinde mi olacak? Söz önceliği bu inanç sisteminin mi, yoksa şu dünya nimetlerinin mi olacak? Müslüman, kalbinin inancına sımsıkı bağlı olduğundan ve kalbine bu inancı hükümran ettiğinden emin olduktan sonra çocuklarından, kardeşlerinden, eşinden, akrabalarından yararlanabilir, mallar, ticarethaneler, evler edinebilir; israfa kaçmaksızın ve gurura kapılmaksızın yüce Allah’ın yarattığı güzelliklerden ve çekici hazlardan payını alabilir.

Bunun hiç bir zararı, hiçbir sakıncası yoktur. Hatta o takdir de bu yararlanma İslam’ca hoş görülen bir “müstehap”tır. Çünkü bu yararlanma bir tür şükürdür, bu nimetleri kulları onlardan yararlansın diye bağışlayan yüce Allah’ın cömertliğini bir anlamda onaylamadır. 
Kalp ve inanç bağı kopuk olunca kan ve soy bağları da kopuyor. Yüce Allah’da birleşen yakınlığın dostluğu geçerli olmayınca aile birliğinden kaynaklanan yakınlığın dostluğu da geçerliliğini yitiriyor. Demek ki, öncelikli dostluk yüce Allah’a yöneliktir. Bu dostluk olmayınca ondan sonra başka dostluk kalmaz.

“Kim böylelerini dost edinirse onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Fizilalil Kur’an)

Evet babalarımız ve kardeşlerimiz bile olsa küfrü imana tercih edenlere bizim velâyet ilişkimiz yoktur. Kâfirlerin mü’minlerle, mü’minlerin de kâfirlerle asla bir velâyet ilişkileri olamaz. Eğer sizler mü’minler olarak bunu yapamazsınız, yâni sadece mü’minleri velî bilmez, kâfirlerin ve müşriklerin velâyeti altında bir hayata razı olursanız kesinlikle bilesiniz ki kendi kendinize yazık etmiş olacaksınız, Allah’ın istediği Müslüman’ca ve özgürce bir hayata ulaşamayacaksınız.

Çünkü Allah düşmanı kâfirlerin velâyetini kabul etmek, onlarla birlikte oturup kalkmak, onların İslâm’a ve Müslümanlara saldırılarında onların yanında olup onları desteklemek, imanla asla bağdaşmaz. Çünkü Allah’a bağlılık imandır. Allah’ı velî ve dost kabul etmek imandır. Allah’ın velâyeti altına girip tüm hayatında O’nun kararlarını uygulamak imandır. Allah’a iman eden, Allah’ın koruması altına giren mü’minlerle dostluk kurmak, onlarla velâyet ilişkisi içine girmek imandır. 

Evet, Müslüman izzet ve şerefi Müslümanlarda ve Müslümanlarla birliktelikte görecektir. Kâfirlerin, müşriklerin yanında zerre kadar bir izzet ve şeref görmeyecektir. Kâfirlerle beraber olması ona tüm dünyayı kazandıracak olsa bile onları mü’minlere tercih etmeyi aklının ucundan bile geçirmeyecektir. (Basairul Kur’an).

Yazarın Diğer Yazıları