Mustafa Akçay

Eğitim Üzerine Notlar 1

Mustafa Akçay

Bugünün dünyasında ebeveynler, çocuklarına okumalarını söylediğinde hepimiz bu tavsiyenin nereye denk düştüğü hakkında az çok fikir sahibiyiz. İçinde bulunduğumuz çağda insanların bilgiye erişim yeteneklerinin gelişmiş olması ve disiplinler arası bilgi birikimiyle donanımlı olması elbette önemli. Son yüzyılda şahit olduğumuz toplumsal değişim hızından yola çıkarak gelecek yüzyıl hakkında öngörüde bulunduğumuzda Bilgi’nin önemi kendiliğinden meydana çıkmaktadır. Artık bilgiye erişim yeteneği kazanmış ve problem çözme becerilerini edinmiş nesiller yetiştirmek toplumlar için hayati öneme sahip. Bu sebeple birçok ülke, 4-5 yaşlarından başlayan ve 30 lu yaşlara kadar devam eden eğitim öğretim faaliyetlerine sistemli bir şekilde devam ediyor. Sistemli eğitim öğretim veren kurumlar belli bir yaştan sonra hayatımızdan çıksa da öğrenme eylemi gündelik hayatın olağan akışı içerisinde varlığını koruyor. Dünyada her gün yeni gelişmeler yaşanıyor teknoloji gün be gün değişiyor ve gayet tabi mesleki bilginin de zamanı takip etmesi ve kendini sürekli olarak güncellemesi kaçınılmaz oluyor. Yenilikçi ürünler meydana getirme, yeni pazarlar temin etme ya da mevcut pazarı koruma düşüncesi, ülkeleri ve iş dünyasını rekabete sürüklüyor ve bu rekabette bilgiye sahip olan piyasaya da hakim oluyor. Bilgi güçtür sözü gerçekliğini ve baskısını her yerde hissettiriyor. Böylesi bir zaman diliminde bireye okumayı, bilgi üretmeyi önermek/tavsiye etmek ve bunun mekanizmalarını zorunlu kılmak anlaşılabilir karşılık buluyor zihinlerimizde.

Bilginin fabrikasyon üretime girmediği çağlarda, okumak ve yazmak eylemi bugün dolaşımda olan anlamından ve öneminden elbette farklıydı. Bilgiyi muhafaza etmede ve sonraki kuşaklara aktarmada alternatifi olmayan yazının geçmişi Sümerlere kadar uzansa da geleneksel toplumlarda söz, yazıdan önce geliyordu. Bilginin yeniden üretimi sözün ulaşabildiği dar bir çevre ile sınırlı kalırken geleneksel toplum, bugün kalemle yapılan muhafaza işini başka araçlar kullanarak hallediyordu. Dolayısıyla okur-yazar olmak modern öncesi toplumda bizim anladığımızdan daha farklı anlaşılıyordu.  Bugünden geçmişe gidildikçe okur-yazar oranlarındaki düşüş, toplumsal hayatının değişim ve dönüşümüyle birlikte okumaktan kast edilen mananın nasıl eksen değiştirdiğini gösteren önemli bir veridir. 

İnsanlığın uzun tarihinde kâğıt ve kalemin yoğun olarak kullanılmaya başladığı dönemler çok eskilere gitmez. Şunun şurasında aşağı yukarı bin yıllık geçmişi var. İnsanlar ilahi kelama son kez muhatap olurken, hitabın oku emriyle başlaması ve hemen devamında kalemden bahsetmesi üzerinde titizlikle düşünülmesi gerekli konulardır. Çünkü bu emir, okuma ve yazmanın günümüzdeki kadar yoğun olmadığı, merkezden uzak ama korunaklı geleneksel bir toplumu muhatap aldı. Bu emrin zamanın ve mekânın ötesinde anlamı nedir? Okumak nedir? Kim neyi ne kadar okumalıdır? Nasıl okumalı? vb. sorular cevaplanmadan ve ilk olarak oku emri ile başlayan kelamın son emir olarak ta oku dediğini anlamadan kendimiz olarak kalamayız. Bunu başaramayız çünkü eğitimin tek amacı meslek edindirmek, teknoloji üretmek değildir. Eğitim, iyi bir insan olmanın ve iyi bir insan olarak kalmanın yegâne aracıdır.  Eğitimin toplumsal, kültürel ve dini kodlarını çözümlemeden modern dünyanın gerisinde kalmama adına yapılacak çalışmalar, nesiller arasındaki kırılmayı, uçurum boyutuna taşıyacağı gibi, insani değerlerin aşınmasını da hızlandıracaktır.           
 

Yazarın Diğer Yazıları