Kerim Toslak

6284 Tabu Mu?

Kerim Toslak

İktidar blokunun Cumhur ittifakı tarafında da muhalefet blokunun Millet İttifakı tarafında da bir 'kırmızı çizgi' sözü son zamanda tedavüldedir. Gerek ittifak görüşmelerinde ortaya atılan konularla ilgili gerek hangi ittifaka yanaşsa maraza çıkartma potansiyeli olan partilerle ilgili olarak söylenen bir söz. Falan partiyle görüşülmesi veya ittifaka dahil edilmesi 'kırmızı çizgimizdir' diyenler olduğu gibi, falan konunun gündeme getirilmesi bizim kırmızı çizgimizdir diyen, irili ufaklı partilerin her birisi yaklaşan seçimlerden avantajlı çıkmanın hesabını yapmaktalar.  
Son olarak Yeniden Refah Partisi'nin Cumhur ittifakına dahil olması teklifine karşılık ileri sürdüğü şartlar arasında 6284 sayılı kanunun değiştirilmesi ile ilgili şartı kırmızı çizgi konusunu gündeme taşıdı. Gerek Cumhur İttifakından gerek Millet ittifakından peş peşe açıklamalar geldi. Millet ittifakı tarafından Saadet Partisi'nin dışındaki bütün partiler 6284 sayılı yasayı destekler maliyeti açıklamalar yaparken, Cumhur ittifakı tarafı da söz konusu yasaya sahip çıktı. Özellikle AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin ve Aile ve Kadından sorumlu Bakan Derya Yanık söz konusu yasa ile ilgili olarak 6284 kırmızı çizgimizdir diye açıklama yaptılar. Yani görünen o ki toplumun dindar muhafazakar kesimi bu 6284 sayılı yasadan şikayetçi olsa da iktidar ve muhalefet ittifaklarında dindar muhafazakar tabanın talebine pek kulak veren yok. Bunun da temel sebebi dindar muhafazakâr kesimin yeterince örgütlü olmaması, sosyal ve siyasal alanlarda organize olamayışları,  yazılı, görsel ve sosyal medyada  seslerini yeterince duyuramamaları olsa gerek. 6284 Sayılı yasayı eleştirmek, karşı çıkmak nerdeyse kadın cinayetlerin savunmakla eş bir tutum almak gibi bir algı yaratıldı. Halbuki söz konusu yasa çıktıktan sonra kadın cinayetlerini önlemek şöyle dursun kadın cinayetleri işlenmeye artarak devam etti.
Hukukçu değilim. Ondan dolayı söz konusu yasayı ayrıntılı bir şekilde irdeleyip, eleştirecek yeterlilikte olmadığımın bilincindeyim. Ancak bu toplumda yaşayan bir kişi olarak, yasanın uygulanması ve sonuçlarıyla ilgili olarak gözlemlediğimiz, şahit olduğumuz hususlar var. Neticede bu yasayı dokunulmaz görüp 'kırmızı çizgimizdir' tavrı takınmak, akla ve mantığa ters, dogmatik bir yaklaşımdır. Doğrusu ve mantıklı olanı yasada veya uygulanmasında yanlışlıklar ve amaca hizmet etmeyen yönler var ise gözden geçirilip düzeltilebilir  denilmesi icap ederdi.  
Bu yasa ile ilgili çok bilinen ve eleştirilen ancak bu kanunda yer almayan 'kadının ve çocuğun beyanı esastır' hükmü, uygulamada karşımıza çıkmaktadır. Bu söz konusu hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2003/4048 Esas, 2004/2528 Karar sayılı kararına dayandırılan bu hüküm uygulamada en çok istismar edilen ve mağduriyetlere sebep olandır.  
Yargının benimsediği bu ilkenin asıl amacı cinsel suçlarda bilhassa da cinsel taciz suçunda işlenen fiilin genellikle tanıksız, delilsiz, gizli ve sadece mağdur ve failin bulunduğu şekilde işlenmesi dolayısıyla suç kanıtı arama ile bu tür fiillerin cezasız bırakılmasının önüne geçilmesi amacıyla kadının ve çocuğun beyanı yeterli görülmüştür. Ancak beş parmağın beşi  bir değildir. Her kadın veya çocuk aynı şekilde doğru ve dürüst davranıp istismar etmeyeceğinin garantisi yoktur. Nitekim gerek eğitim camiasında gerek diğer bir çok alanda istismar ile telafisi imkânsız mağduriyetler yaşandığı da oluyor. Uygulamada faydasının yanında istismarıyla  zararlı sonuçları olduğu da görülüyor. Her kadın veya çocuğun dürüst davranacağı bir ön kabulle yapılan yargıtay ictihadı, bence sorunludur. Tekrar değerlendirip bir orta yol bulunmalıdır.
6284 Sayılı Kanunun uygulanması bu yargıtay kararı da göz önüne alınarak uygulanılınca şikâyetler ortaya çıkarıyor. Ancak söz konusu kanunun uygulanması ile ilgili yönetmeliğinin 8.maddesinde ‘Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir.' maddesindeki delil ve belge aranmaz ifadesi olayın aciliyeti telafi edilemeyecek zararların önlenmesi olarak düşünülmüş olabilir. İtiraz edilecek bir tarafı yoktur. Ancak "kadın ve çocuğun beyanı esastır " ilkesi ile kanunda belirtilen yasanın uygulama yönetmeliğinin 17. Maddesinin  b) bendine göre önleyici tedbir olarak şiddet uygulayanın  'Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsisi'  en çok eleştiri alan maddelerindendir. Bu tedbir kararı sonrasında bir çok evlilik boşanmayla sonuçlanmıştır. Bunun yerine toplumsal geleneğe ve yapıya uygun farklı yaptırımlar düşünülebilir.
Özellikle sözlü ve psikolojik şiddetin tesbiti ve tanımının iyi ortaya konulması lazım. Aile yuvasının dağılmasına sebebiyet verecek uygulamalardan çok, yaşatmayı önceleyecek bir yaklaşım ortaya konulmalıdır.
Bir de aile içi şiddetin önlenmesi ve kadının korunması sorunu, tek başına kanuni düzenlemelerle çözümlenecek bir sorun değildir. Sorunun çözümü için eğitim önemli. Bunun dini, ahlaki boyutu var. Diğer taraftan içki, kumar, uyuşturucu, gayri meşru kadın erkek ilişki biçimlerinin oluşturduğu bataklıklar aile içi şiddetin ve kadın cinayetlerinin ana kaynaklarıdır. Öncelikle mücadele edilmesi gereken alanlar buralardır.
Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları