Mehmet Bina

Feth Suresi'nin indiği yer 'Cumum Feth Mescidi'

Mehmet Bina

Fetih sûresi hicretin altıncı senesinde Resûlullah (s.a.s.) Hudeybiye’den Medine’ye dönüşü esnâsında Mekke ile Medine arasında  (Cumum kasabasında) nâzil olmuştur. Genel taksime göre Medine’de indiği kabul edilir. 29 âyettir. 
İsmini, Peygamberimiz (s.a.v.)’e büyük bir zafer olan Hudeybiye Mûsâlahasını müjdeleyen birinci âyetindeki فَتْحًا مُب۪ينًا (fethan mübînen) ifadesinden alır. 
Hicretten sonra gelen âyetler ve sûreler, başka bir yerde vahyedilse bile Medine’de gelmiş sayıldığı için Fetih sûresi de hicretin 6. yılında, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, bir gece Mekke yakınlarında, Cum‘a sûresinden sonra, Mâide’den önce nâzil olduğu halde Medine’de gelen sûreler listesinde yerini almıştır. 
-Güvenilir kaynaklarda bulunan şu rivayet, sûrenin inişiyle ilgili önemli bilgiler vermektedir: 
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ve ashabı, 20 gün Hudeybiye’de kalmışlardı. Gidiş ve dönüşleriyle birlikte seferleri 1,5 ay sürdü.
Müslümanlar, yapılan sulh antlaşmasının hikmetini ilk anda kavrayamadıkları için gösterdikleri memnûniyetsizlik ve işi ağırdan alma sebebiyle büyük bir korkuya kapıldılar. Haklarında vahiy ineceğini ve helâk edileceklerini düşünmeye başladılar.
-Enes bin Mâlik (r.a) şöyle buyurur:
”Mü’minler hüzün, moral bozukluğu ve hayal kırıklığı içinde Hudeybiye’den dönüyorlardı. Zira umre ibadetini yerine getirememiş, kurbanlarını Hudeybiye’de kesmek mecburiyetinde kalmışlardı. Bu esnâda şu âyet-i kerimeler nâzil oldu:
“Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder. İmanlarını bir kat daha artırsınlar diye mü’minlerin kalplerine sekîneti indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır. (Bütün bu lütuflar) mü’min erkeklerle mü’min kadınları, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyması, onların günahlarını örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur” (Fetih, 1-5)
-Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):
“Bana öyle bir âyet indi ki, bu âyet bana dünyanın tümünden daha sevimlidir” buyurdular. (Müslim, Cihâd, 97)
-Mücemmî bin Câriye (r.a), Fetih Sûresi’nin inişi esnâsında ashâbın nasıl korkulu anlar yaşadığını şöyle anlatır:
“İnsanlar korka korka develerinin yanlarına dağılmışlardı. Birbirlerine:
«–İnsanlara ne oluyor?» diye soruyorlardı.
«–Rasûlullâh (s.a.v)’e vahiy gelmiş!» dediler. Biz de herkesle birlikte, korka korka Allâh Rasûlü’nün yanına doğru gittik. Ashâb-ı kirâm toplanınca Âlemlerin Efendisi (s.a.v) Fetih Sûresi’ni okudular.” (İbn-i Sa’d, II, 105)
-Hz. Ömer (r.a) daha sonraları şöyle demiştir:
“O gün Rasûlullâh’a karşı sarf etmiş olduğum sözlerimden duyduğum korku sebebiyle, âkıbetimin hayrolması için devamlı oruçlar tutuyorum, sadakalar veriyorum, nâfile namazlar kılıyorum ve pek çok köleler âzâd ediyorum.” 
-Fetih Sûresi, mü’minlere Hudeybiye ile birlikte açılmış bulunan zafer kapılarının müj­delerini veriyordu. 
-Nitekim çok geçmeden müjdeler birer birer gerçekleşmeye başladı: Civar kabîleler, Rasûlullâh’ın Kâbe’yi ziyâret için çıktığı bu yolculuğu, “dönüşü olmayan bir yolculuk” diye vasıflandırmışlardı. Fakat Allâh Rasûlü’nün en ufak bir zarara dahî uğramadan sağ sâlim geri döndüğünü görünce, telâş içinde gelip kendisinden özür dilediler. Allâh Teâlâ onların bu hâlini âyet-i kerîme­lerde şöyle haber verir:
“Aslında siz, Rasûl’ün ve mü’minlerin, âilelerine bir daha geri dönmeyecekle­rini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve he­lâke müstehak bir topluluk oldunuz. Kim Allâh’a ve Rasûlü’ne îmân etmemişse bilsin ki Biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.” (el-Fetih, 12-13)

-Peygamberimiz (s.a.v.) Hudeybiye dönüşünde; gece yürürken yanında bulunan Hz. Ömer kendisine bir soru yöneltir; üç kere tekrarladığı halde cevap alamayınca üzüntü ve endişe içinde yanından uzaklaşır. Kendisi hakkında bir âyet gelmesinden korkar. Biraz sonra ona Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kendisini çağırdığı duyurulur. Yanına gelince Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Ömer’e, yeni geldiğini bildirdiği Fetih sûresinin ilk âyetlerini okur. (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1)
Daha detaylı ve sahih olan rivayetlere göre bu olay, Hudeybiye seferinden dönerken değil, Hudeybiye’de savaşmak yerine, ilk bakışta Müslümanların aleyhinde gibi gözüken şartlarla sulha karar verildiğinde meydana gelmiştir.
Hz. Ömer oldukça heyecanlı ve sert bir üslûpla Peygamberimiz’e birkaç kere, “Müslümanlar haklı, onlar haksız oldukları halde neden bu aşağılayıcı barışın yapıldığını” sormuş, Peygamberimiz (sav) “Ben Allah’ın elçisiyim, O, elçisini mahcup etmeyecektir” cümlesinden başka cevap alamamıştı. 
Bir müddet sonra Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hz. Ömer’i çağırdı ve kendisine hem sulhun bir fetih olduğunu açıkladı hem de yeni gelmiş olan Fetih sûresinden bir miktar okudu. (Buhârî, “Tefsîr”, 48/5; Müslim, “Cihâd”, 94) 
Fetih sûresinin değeri ve özelliği hakkında Hz. Peygamber (s.a.v.) şu açıklamayı yapmıştır: 
“Bu gece bana, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha değerli ve güzel bir sûre gönderildi”; Peygamberimiz (s.a.v.) bunu söyledikten sonra Fetih sûresini okumuşlardır. (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1)
Dönüş yolunda müşâhede edilen mûcizelerden biri de şöyledir:
Hz. Câbir (r.a) anlatıyor:
“Hudeybiye günü insanlar susadı ve Efendimiz’e geldiler. Rasûlullâh’ın önünde deriden îmâl edilmiş bir su kabı vardı. Efendimiz (s.a.v) abdest aldılar. İnsanlar O’na doğru sokulmaya başladılar. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz:
«−Neyiniz var?» diye sordular.
«−Abdest almak ve içmek için önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı» dediler.
Allâh Rasûlü (s.a.v) derhâl ellerini kaba koydular. Derken mübârek parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı pınarların kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik ve abdest aldık.”
Hz. Câbir’e:
“−O gün kaç kişiydiniz?” diye soruldu:
“−Eğer yüz bin kişi de olsak su yetecekti, fakat biz bin beş yüz kişi idik!” cevâbını verdi. (Buhârî, Menâkıb, 25)
-Hudeybiye’ye giderken orduya yolda katılan yeni insanlar olduğu için muhtelif rivâyetlerde asker sayısı farklı verilmiştir.
-Bu mücmel hâdise, ancak iki sene zarfında açıklığa kavuştu. Nitekim bu antlaşma ile olu­şan sulh ortamında birçok kimse İslâm’la şereflenmiş, iki sene zarfında müslüman olanla­rın sayısı, o zamana kadar Müslüman olanların toplam sayısını geçmiştir.
Belki o sene Müslümanlar umre yapamayacaklar veya bâzı ağır şartlara bir müddet sabretmek durumunda kalacaklardı. Fakat bunun ardından sökün edip gelecek olan kazanç­lar çok daha büyük olacaktı. Çünkü bu antlaşma ile İslâm’ın varlığı resmen tanınmıştı. {Resmen Nedine İslam Devletini müşrikler tanımış oldu}.
Bir sene sonra Kâbe ziyâret edilecekti. Arap kabîlelerinden isteyenler Müslümanların himâye­sine geçebilecekti. Bu ise Kureyş’in nüfûzunu kaybetmesi ve İslâm dâvetinin rahatça yapılması demekti.
-Allâh Rasûlü’nün bu sulhu tercih sebeplerinden biri de Mekke’de o sırada müslüman olmuş fakat bunu maslahat gereği izhâr etmemiş birçok kimsenin bulunmasıydı. Şâyet müşriklerle aralarında bir muhârebe zuhûr etseydi, bunların açığa çıkma ve dolayısıyla öldürülme ihtimalleri vardı.
Netîce olarak, bir “rahmet peygamberi” olan Allâh Rasûlü (s.a.v), Mekke’de ve diğer Arap kabîleleri arasında yeni müslüman olabilecek insanlara bu davranışıyla âdeta gizli mesajlar veriyor, onları İslâm’a ısındırıyorlardı. Nitekim bu­nun semeresi ileride bâriz bir şekilde görülmüştür.
(Fetih suresi istenilen zaman okunabilir. Özellikle yatsı ve sabah namazlarından sonra okumak çok faydalıdır. Savaş sırasında, sınavlardan önce, her dilek ve ihtiyaç anında sürekli olarak okunabilir.)
(Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi. İslam ve İhsan)
(kuranvemeali.com)


 

Yazarın Diğer Yazıları