Mehmet Bina

İslam'da kadının önemi!

Mehmet Bina

Kadınlar günü diye, Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 8 Mart'ta kutlanan uluslararası bir gündür. 

-Cenabı Allah kadınlara gereken değeri Havva validemiz yaratıldığı andan itibaren vermiştir, islamiyetle birlikte Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de kadınlara önem vermiştir.

*İlk insan ve ilk Peygamber olan Hz. Adem (as)’i topraktan yaratan Yüce Allah, Hz. Adem (as) dan da eşi Havva anamızı yaratmıştır.
*Allah (cc) insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır. İnsan olması bakımında kadını erkekle eşit bir varlık olarak yaratmıştır

Cenabı Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor

 “Allah sizi önce topraktan sonra nütfeden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.” (Fatır; 35 / 11)

*Peygamberimiz de "insanların en hayırlısının kadınlara hayırlı davrananlar"dan oluştuğunu bildiriyor. Erkeklere motive, kadınlara sigorta niteliğinde bir müjde. 

Peygamberimiz (sav) başka bir hadisinde "Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz! Onlar hakkında Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim." diye buyurur.

*Hazret-i Ömer (ra) İslâm’dan önceki dönemde toplumun kadına hiç önem vermediğini açıklar ve bakış açısını şu şekilde göstermektedir:

“Doğrusu biz câhiliye devrinde kadınlara hiç önem vermezdik. Nihâyet Allah İslâm’ın gelişiyle kadınlar hakkında âyetler indirmiş ve onlara birçok haklar tanımıştır.”

İslâmiyetle birlikte artık yavaş yavaş kadın yerini buluyor toplumda.

*Sahabeden birisi Peygamberimiz (sav)'in huzuruna gelir,

- Ey Allah’ın Resulü; Cuma namazına yetişmek için mescide doğru koşmaya başladım, hiç farkına varmadan bir karıncayı ezerek öldürdüm. Bunun hesabı ağır mı” diye ağlayarak sorar.

Bu soruya Peygamber Efendimiz (sav); 

-Ey ashabım sen şimdiye kadar bundan daha ağır bir suç işledin mi? şeklinde soruyla karşılık verir.

– Ya Resulallah! Ben kızımı diri diri gömen bir babayım, diyerek hüzünlenir.

Peygamber Efendimiz (sav) bu hadiseyi ayrıntılı olarak anlatmasını ister.

– Ya Resulallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. Benim de bir kız çocuğum vardı. Annesine, “Bunu giydir, dayısına götüreceğim.” dedim. Hanımım da çaresiz dediğimi yapmak zorunda kaldı. Kızım gerçekten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Kızımın elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına götürdüm. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken onu kuyuya yuvarladım. 

Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da “Babacığım üzerin toz oldu” deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir daha yuvarladım ve onu diri diri toprağa gömdüm.

Bu elim hâdiseyi dinleyen sevgili Peygamberimiz (sav) ve sahabeler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi daha fazla dayanamayarak “Be adam, Resulallah’ı çok üzdün” deyince, Efendimiz (sav), sahabeye “bir kere daha anlat” dedi. Bunun üzerine olayı bir kere daha anlattı. İki cihan güneşi Peygamberimizin (asm) gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya damla damla akıyordu. Bu yaşanmış tecrübeyi, Cahiliye devrindeki bu kötü adetleri bıçak gibi kesen İslâmiyet’i bahşeden Rabbimize sonsuz şükretmemizi gerektirmez mi? Diyerek sahabelerin geldiği noktaya dikkat çekmektedir.

*Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi olur veya iki kızı veya iki kız kardeşi olur da onlarla birlikte güzelce yaşar ve onlar hakkında Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olursa onun için cennet vardır!” (Tirmizî, Birr, 13)

*Veda haccı sırasında Enceşe isimli sahabi, bazı ezgiler okumuş develeri iyice hızlandırmıştı. Kervandaki kadınları rahatsız edecek derecede develerin hızlı gittiğini gören Peygamber Efendimiz (asm) Enceşe’ye seslendi:

“Ey Enceşe dikkat et, ağır ol, Pırlantalara, Kristal parçalarına dikkat et, onları rahatsız etme.” (Buhari, Edep, 90, 95, 111)

*Hz. Ömer (ra) ’ın hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer (ra)’ın çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer (ra)’ın hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer (ra) ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. 

Bu hâli gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: “Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü’minlerin emiri iken Ömer’in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çâre bulabilir” diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:

- Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki:

- Ey mü’minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime:

-  Mü’minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl devâ bulacak? dedim.

O zaman Hz. Ömer (ra) adama şunları söyledi:

- Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşcım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum. Bu sözleri duyan adam:

- Ey mü’minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi.

Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) adamı:

- Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor! diye teselli etti. (Zehebî, el-Kebâir, s. 179)

Yazarın Diğer Yazıları